Öncelikle herkese merhaba…
Bu forumdan şikayetçiyim, 2 gündür mesajları okumaktan, konudan konuya atlamaktan iş güç yapamaz oldum.
Hani bir insan uzun sure aç kalır sonra birden karşısında en sevdiği yemekleri bulur, hangisine saldıracağını şaşırır ya, aynen öyle oldum…
Forumda ilgimi çeken ve okumaktan keyif aldığım o kadar çok yazı var ki, geç saatlere kadar bu yazıları inceliyorum…
Kısaca kendimi tanıtayım, İstanbul’da yaşıyorum, bilgisayar mühendisiyim, özel bir şirkette çalışıyorum.
Saatçi bir aileden geliyorum, dedem, babam, amcalarım ve ağabeyim saatçi.
Haliyle ben de kendi dükkânımızda yetiştim, cep saatlerinden kol saatlerine geçişe, incabloc saatlerin çıkmasıyla direk kırılmalarının ve işlerin azalmasına, otomatik kol saatlerinin çoğalmasına, derken mekanik saatçiliğin sonunu hazırlayan quartz saatlerin yaygınlaşmasına şahit oldum. 30-40 bin nüfuslu memleketimiz Zile’de 10’a yakın saatçi vardı, hepsi de gayet rahat geçimlerini sağlardı, ya şimdi, sadece 1-2 saatçi kaldı, onlarda kırk kanaat geçiniyor, vakit dolduruyor…
Hiç unutmuyorum rahmetli Halil Amcam (Amasyalı saat ustası Halil Üstün) “Bugün öğleye kadar 10 saat’e direk taktım, yevmiyemi doldurdum, şimdi gezme vakti” der, dükkanı kapatıp BMW motoruna atlar eşini dostunu ziyarete giderdi. Öğrencilerden para almaz, maaşa geçince verirsiniz derdi, Allah rahmet eylesin…
Küçücük saatçi dükkanımızda babam ve amcam birlikte çalışırdı, amcam kol saatlerine ve cep saatlerine, babam ise masa ve duvar saatlerine bakardı, yavaş yavaş yaygınlaşmaya başlayan quartz saatleri amcam ve babam önceleri biz bunlardan anlamıyoruz diye geri gönderirlerdi. O zaman Anadolu teknik lisesinin elektronik bölümünü kazanmıştım, kendi bulduğum bir yöntemle arızalı bobinleri tamir etmeye başladım, ondan sonra quartz saatleri tamire alıp bana yaptırmaya başladılar, gelen parayı da harçlık olarak bana veriyorlardı.
O küçücük dükkanımız müşterilerle dolup taşar, müşterilerin az olduğu zaman eş-dost için buluşma mekanı olarak kullanılır, ilmi ve dini sohbetlere ev sahipliği yapardı. Memleketin sevilen sayılan bir siması olan amcam hala saatçiliğe devam ediyor, geçimini sağlamak için değil vakit doldurmak ve dostları ile bir arada olabilmek için…
Mekanik saatlerle uğraşmaktan, boş zamanlarımda onları en ince ayrıntılarına kadar söküp bakımlarını yapmaktan büyük keyif alıyorum, mekanik saatlere olan ilgi yanında saat malzemelerine ilgiyi de getiriyor. Abartısız 15’den fazla çiftim var. Hatta geçenlerde yolum Sirkeciye düştü, Genç-Ay’a uğrayıp hiç ihtiyacım yokken 100 lira verip 55 numara Dumont Dumostar pandül çifti aldım, bu da bir çeşit hastalık sanırım.
Kullanmadığım bir çok mekanik kol ve cep saatim var.
Kullandığım saatlere örnek olarak Tissot T-touch Titanium, Omega Deville, Citizen 8950, Seiko Sportura ve birkaç quartz saat sayılabilir.
Spring Drive mekanizmalı bir Grand Seiko almayı planlıyorum, bir de elimde 300 Hz’lik titreşimli bir Omega var, hor kullanılmış, bazı parçaları kırılmış, vakit bulursam onu adam etmeye çalışacağım.
10-15 sene önce yurt dışında yaşayan bir ağabeyimin oralarda yaptıramadığı 500Hz’lik Omegasını tamir edip kendisini şaşırtmıştım, parçaları da Tahtakale’deki Faruk Usta’dan almıştım.
Forumda mesajları okurken kendisinin göreve devam ettiğini öğrenmek sevindirdi beni, ilk fırsatta tekrar ziyaretine gideceğim.
Bir de Recep Ustanın ismini duyuyorum sık sık, iş yeri Beyoğlundaymış sanırım, bir gün tanışırım inşallah.
Yeni mesajlarda buluşmak dileğiyle, selamlar, saygılar.
Mehmet Ataolur