İnsanın zamanı ölçme ve denetleme çabalarının sonucu olarak ortaya çıkan saat kavramı tarih boyunca farklı biçimler alarak günümüze kadar gelir. Güneş, kum, su saatleri, mekanik ve dijital saatler bu çabanın ürünleridir.
Mekanik saatlerin insanoğlunun yaşamına girdiği 13. yüzyıldan başlayarak zamanı gösteren bu aletler Avrupa’daki kilise ve sarayların kulelerinde görülmeye başlanır. Batı’da sokaklardan salonlara giren saatler, Osmanlı’da tersine bir yol izleyerek salonlardan sokaklara çıkar. Bu çıkışın ilk örnekleri de saat kuleleridir.
Saat kuleleri, Avrupa kentlerinde 14. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanırken, Osmanlı İmparatorluğu’nun kentlerine girmesi 16. yüzyılı, tam anlamıyla yayılmasıysa 19. yüzyılı bulur. Bu yayılmanın en önemli nedeni 19. yüzyılda giderek azalan devletin gücü ve otoritesidir. Bilindiği gibi kule tipi yapıları ortaya çıkaran neden otorite ve egemenliktir. Bu tip yüksek yapılar tarih boyunca gücün ve otoritenin simgesi olmuştur. Her yeniliği ülkeye kendisi getiren Osmanlı bu fırsatı kaçırmaz ve bir taşla iki kuş vurur.
Böylece, Anadolu kentlerine işlevi olan yeni bir yapı tipi sokularak halka hizmet edildiği gibi, devlet, gücünü gösterebileceği bir şans yakalanmış olur. O dönemin şairlerinden Fani Efendi bir şiirinde bu durumu çok güzel anlatmıştır.
“Bir muazzam eserdir ki, misli yok, naziri yok
Zahiren saat çalar, manen hükümet seslenir”
Batıda gelişen siyasi ve toplumsal değişimlere ayak uyduramayan Osmanlı ‹mparatorluğu, merkezi olma özelliğini giderek kaybetmeye başlar. Tam da bu noktada devlet yeni bir kimlikle birlikte yeni bir simgesel yapı arayışına girer. Yeni kimliğini Tanzimatla bulan Osmanlı, yapı arayışını da saat kuleleriyle mutlu sona ulaştırır.
19. yüzyıl aynı zamanda Batılılaşma yıllarıdır. Batılılaşma, zamanın doğru kullanılmasıyla da aynı anlamı taşır. O güne kadar namaz saatleriyle biçimlenen günlük yaşam artık değişmektedir. Zaman batıya uyum zamanıdır. Devlet meydan saatlerini yaygınlaştırarak, namaz vakitlerini baz alan günlük yaşam akışını yavaş yavaş değiştirerek batıya uydurmaya çalışmaktadır.
Saat kulelerinin özellikle 19. yüzyılda hızla yayılmasının bir başka nedeni de II. Abdülhamid’in (1876-1909) bu konudaki öncülüğü olmuştur. Usta bir marangoz olduğu kadar, saatlere olan merakıyla da tanınan II. Abdülhamid, Osmanlı tahtına çıkışının 25. yıldönümünde bu konuda yoğun bir program başlatır. Valilere gönderdiği bir fermanla Anadolu kentlerinde saat kulesi yapımını teşvik eder.
Elbette burada söz konusu olan yalnızca saat kuleleri değildir. Aynı dönemlerde Osmanlı topraklarında hızla döşenen demiryolları sayesinde yayılan tren istasyonları ve Tanzimat’ın getirdiği yönetim sistemindeki değişiklere bağlı olarak ortaya çıkan devlet yapılarının cephelerinde de saatler yerini alır. Başta Sirkeci ve Haydarpaşa Garları olmak üzere Anadolu’nun neredeyse bütün tren istasyonlarında saatler kullanılmaya başlanır. Bu durum yalnızca insanlara zamanı göstermek için değildir. Yıllar Batılılaşma yıllarıdır ve halka bunun anlatılması, batıdan alınan bu yeniliğin garlarda ve devlet binalarında kullanılmasıyla sağlanır.
Batılılaşma, devlet otoritesi, II. Abdülhamid fermanı derken o yıllara kadar lüks bir eşya olarak algılanan saatler halka ulaşır. Sosyal anlamda bir hizmeti yerine getiren saat kulelerinin yapımına genellikle yerel yöneticiler öncülük eder. Tasarlanmasındaysa Osmanlı Mimarlığının tutucu olmayan özelliği devreye girer. Kimi yerde kentin en önemli meydanına inşa edilen saat kuleleri, kim yerlerde oldukça ilginç sentezler ortaya çıkarır. Örneğin bugün ayakta olmayan Edirne Saat Kulesi antik dönemden kalma bir burç üzerine inşa edilirken, Ayvalık’ta ise bu işlev eski bir kilisenin çan kulesine verilmiştir.
Şehircilik anlamında kentleri ve kasabaları süsleyen birer anıt olmanın ötesine geçen saat kuleleri, günümüzde neredeyse bulundukları yerleşimlerin simgeleri durumuna gelmiştir. Elbette saat kuleleri yalnızca kent meydanlarında yer almadı. Meydanlar dışında, yamaçlarda ya da tepelerde yapıldıkları gibi, eski bir yapı üzerine yapılan saat kulesi örneklerine de Anadolu’da rastlamak olanaklı.
Adana, Balıkesir, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Yozgat, Muğla ve Tokat’ta bulunan örnekler meydan saat kuleleri sınıfına girerler. Yamaç ya da bir tepede yer alan örneklerse Bilecik, Bursa, Göynük, Safranbolu ve Mudurnu Saat Kuleleri’dir. Antalya, Ayvalık, Merzifon, Niğde Saat Kuleleri de bir yapı üzerinde yükselen kulelere verilecek en iyi örneklerdir.
Ayrıca dönemin mimari geleneğini ve etkilenmelerini de en iyi okuyabileceğimiz yapılar saat kuleleridir. Bir çoğu genel olarak son derece sade yapılar olmasına karşın içlerinde Barok, Ampir, Eklektik, Rokoko ve Neoklasik üsluplardan izler taşıyanlar da çok sayıdadır.
Saat kulelerinin ana işlevi zamanı göstermek olsa da, bir takım yan görevler de üstlenmişler. Çanakkale, İzmir ve Dolmabahçe Saat Kuleleri’nin kaidelerinde bulunan sebiller halkın su gereksinimine bir karşılıktır. Kayseri, Muğla ve Tokat Saat Kulelerinin altında bulunan odalarsa namaz vakitlerinin hesaplandığı muvakkithaneler olarak kullanılmışlar. Ayrıca kuleler genel olarak yangın ve gözetleme amaçlı olarak da kullanıldı. Bunun yanında bazı kulelerde bulunan rüzgâr gülleri ve barometreler sayesinde halkın hava durumu hakkında bilgi alması da sağlanmıştır.
Kulelerde bulunan çanlar sayesinde halk saati göremese de saatin kaç olduğunu anlayabilirdi. Genel olarak benzer vuruşlar yapılsa da kentler arasında küçük farklar da vardı. Genellikle saatbaşları saat sayısı kadar çalardı çanlar. Bazı yerleşimlerdeyse saatbaşlarında tek vuruş yapılırdı. Çok büyük ağırlıklarla çalışan bu saatler kapasitelerine göre haftalık, onbeş günlük ya da aylık olarak kurulurlardı.
İstanbul’dan Örnekler
Bugün İstanbul’da bulunan onlarca saatli yapı arasında saat kulesi kavramına uyan dört yapı bulunuyor. Bunlar arasındaysa kuşkusuz en önemlisi Dolmabahçe Saat Kulesi’dir. Önemi anıtsallığından ve bakımlı oluşundan kaynaklanır. Dolmabahçe Sarayı Saltanat Kapısı ile Bezm-i Alem Valide Sultan Camii arasındaki kulenin yapımına 1890 yılında başlanmış, 1894 yılında tamamlanmıştır. Kule, Sarayın inşasından yaklaşık 50 yıl sonra II. Abdülhamid’in emriyle yapılmıştır.
Sultan Abdülaziz’in tahtta olduğu sırada (1861-76) yaptırmaya başladığı Aziziye Camisi, Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle yarım kalır. Söz konusu camiden geriye kalan taşlar daha sonra Dolmabahçe Saat Kulesi’nin inşasında kullanılmıştır. Kaynaklarda kulenin mimarlarının Balyan Ailesi olduğu belirtilir. Yaklaşık 30 metre yüksekliği olan kule Barok ve Ampir özellikler taşır. Yıldız Sarayı Saat Kulesi de yapısal olarak etkileyici kuleler arasında yer alır. Giriş kapısı üzerinde bulunan tuğradan bu kulenin de II. Abdülhamid tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Yapım yılı 1892 olan kulenin dört cephesinde bulunan kitabelerde genel olarak kulenin yapılışıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Yaklaşık 20 metre yüksekliğe ulaşan kule aşağıdan yukarıya doğru incelerek yükselir. İstanbul’daki öteki iki saat kulesiyse yıllardır gözden uzak kalarak kaderlerine terkedilmiş olan Tophane ve ?işli Etfal Hastanesi Saat Kuleleri’dir.
Sultan Abdülmecit tarafından 1848-49 yılları arasında yaptırılan Tophane Saat Kulesi’nin mimarı kesin olmamakla birlikte kaynaklarda Bali Balyan olarak geçer. ‹lk yapıldığında dört cephesinde de saat olan kulenin bugün yalnızca iki cephesinde çalışmayan saatler vardır. Yaklaşık olarak 15 metre yüksekliğindeki kulede ‹yon başlıklar ve Ampir süslemeler göze çarpar.
Şişli Etfal Hastanesi bahçesinde bulunan saat kulesini de kente kazandıran II. Abdülhamit’dir. Yapım yılı, kitabesinde 1897 olarak geçer.
Anadolu’dan Örnekler
Geçmişte sayıları altmışı bulan, ‹stanbul dışında kalan Anadolu’nun çeşitli yerleşimlerindeki saat kulelerinden, günümüze ulaşabilenlerin sayısı yaklaşık olarak kırk dolayındadır. Bu kulelerin en ilgi çekici örneklerinden söz edelim biraz da.
İzmir Saat Kulesi karakteristik mimarisiyle bu örneklerin en önemlilerindendir. 1901 yılında inşa edilen yapı II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı dolayısıyla yapılmıştır. 25 metre yüksekliğindeki kule dört katlı olup sekizgen kaide üzerine oturur. Kulenin en ilginç yanı dört köşesinde bulunan sebillerdir. İzmir’li mimar S. Raymond tarafından tasarlanan kulenin saati, Alman ‹mparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilmiştir.
Anadolu’daki ilginç örneklerden bir diğeri de Niğde Saat Kulesi’dir. Ziya Paşa tarafından 1866 yılında inşa ettirilen kulenin ilginçliği konumundan ileri gelir. Eski şehir surlarının üzerine yapılan kule bu sayede mimari bir sentez oluşturmakla kalmaz, heybetli bir görünüm de kazanır. Sekizgen kaideli ve sekizgen gövdeli yapının kaidesi gövdesinden daha kalındır. Kulenin şehre bakan yüzünde tek saat bulunur.
1908 yılında dönemin belediye başkanı Tevfikizade Ahmet Bey tarafından yaptırılan Yozgat Saat Kulesi şehrin tam merkezindeki meydanda yer alır. Altı katlı kulenin saatinin çanı 288 kilogramdır. Bu çanı kuleye iki kırmızı lira karşılığında hamal Kör Musa adlı şahsın çıkardığı söyleniyor. Kuleye kuzeye bakan kapıdan girilir, yukarıya ise zig zag yükselen merdivenlerle çıkılır.
Adana Saat Kulesi günümüzde kentin içinde boğulmasına karşın hâlâ ilk yapıldığı 1882 yılındaki güzelliğinden izler taşıyor. 35 metre yüksekliğindeki yapı Fransız işgali sırasında Ermeniler tarafından tahrip edilmiş, 1925 yılında onarılmıştır.
Yamaca konumlandırılan saat kulelerine verilebilecek en güzel örnek olan Göynük Saat Kulesi, Kurtuluş Savaşı’nın anısına 1923-24 yılları arasında yaptırılmıştır. Bir film çekimi sırasında geçtiğimiz yıllarda yanan ahşap kule aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.
1885 yılında kentin ileri gelenlerinden Hacı Süleyman Ağa tarafından mimar Konstantin oğlu Filvari’ye yaptırıldığı kitabesinde yazan Muğla Saat Kulesi’nin altında bir oda bulunuyor. Geçmişte muvakkithane olarak kullanılan bu oda günümüzde ilginç bir rastlantıyla saatçi dükkânı olarak hizmet veriyor.
Yapım tarihi bilinmese de kayıtlara Anadolu’da yapılan en eski saat kulesi olarak geçen, Safranbolu Saat Kulesi’dir. Kale mevkisi adı verilen tepe üzerindeki kule 10 metre yüksekliğinde ve kare prizma gövdelidir.
Saat kulesi işlevi verilen ancak geçmişte çan kulesi olan ilginç bir örnek de Urfa’dadır. Eski bir kilisenin yerine yapılan Ulu Cami avlusundaki Haçlılardan kalan sekizgen çan kulesinin yapılış tarihi bilinmiyor. Saat Kulesi işlevininse kuleye 1927 ile 1945 yılları arasında verildiği tahmin ediliyor.
Amasya, Bolu, Diyarbakır, Edirne, Konya, Kütahya başta olmak üzere yıkılan ya da yanlış anlayışlar yüzünden yıktırılan onlarca saat kulesi için bugün artık yapacak pek bir şey yok. Yapılabilecek en doğru şeyse her biri anıtsal değer taşıyan ve bir dönemi simgeleyen, ayakta kalmış olan saat kulelerimize gereken özeni göstermek.
ÖMER KOKAL - Fotoğrafçı, Yazar