Türk Saatforumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Saat Forumu-www.turksaatforumu.com - Saatlerin Hyde park'ı-Saat Sohbeti
 
AnasayfaGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sağlık köşesi

Aşağa gitmek 
+7
egunns
sifujack
deka
barett
watcher
teng
parabellum p08
11 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 14:23

Merhaba arkadaşlar,

Daha önce de belirtmiştim. Buraya da yazmak istedim. 2000 yılından beri sağlık problemleriyle uğraşmış olduğum için elimde bayağı miktarda dosyadan oluşan bir sağlık klasörü oluştu. Bitki çaylarından tutun, alzheimera,keten tohumundan mevsimsel depresyona kadar birçok konuda, bu bilgilerimi ve kaynaklarımı, bir psikolojik danışman dostunuz olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.Artık bilemiyorum sayın Admin, bir sağlık köşesi mi olur ne dersiniz? Hem de rehberlik açısından da örneğin çocuğunuzun ders çalışmamasından tutun kendine güvensizliğe kadar bir çok konuda yanınızda bir danışan dostunuz olur.Nasıl olur, ne yapabiliriz?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
teng

teng


Mesaj Sayısı : 5338
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 67
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 19:55

Çocukların ders çalışmamasından başlayabiliriz Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 22:40

Bence gayet guzel bir baslik oldu, eger konu gitgide zenginlesirse ust tarafa sabitleyebiliriz.
Simdi benden ilk soru:
Nasil enerji kaybetmeden zayiflayabiliriz? Eee ahhemmm birkac gram vermem lazim da Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
Misafir
Misafir
Anonymous



Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 22:45

..


En son katil balina tarafından Perş. 9 Eyl. - 3:33 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 22:54

Ders çalışmama konusunda elimde hem kendi hazırlamış olduğum hem de naklen aldığım çok kaynağım var. Yalnız bunlar word dosyası şeklinde.Bunları eklemeye çalışacağım. Kilo konusuna gelince öncelikle ekmeği kesmekle başlamamız gerekiyor. Karbonhidrat fazlalaştıkça yağlanma artıyor haliyle. Su içme alışkanlığını arttırmak da çözüm olabilir. Bağırsak defikasyonunu düzenli ve rahat hale getirmek amacıyla lifli besinler yardımcımız olacaktır. Hem de bağırsak problemlerinde akılcı bir koruyucu yöntem olur. Katil balina, saat hastalığını halletsek silah sevgisi var, onu halletsek araba işleri yakamızı bırakmıyorki arkadaşlar. Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
barett

barett


Mesaj Sayısı : 682
Kayıt tarihi : 25/12/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 23:29

Dağınıklık bir hastalık mıdır?
Sağlık köşesi Sdc11028z
Sağlık köşesi Sdc11033z
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 23:36

Konuyu buraya tasidim, eger saglik basligi gelisirse yukariya sabitleriz.
Barett oyunbozanlik yapma, bu resimleri gosterip dikkatimizi dagitip agzimizi sulandirma, simdi bu resimleri yorumlamaya millet baslarsa konu her zamanki gibi sakulunden kacar Very Happy
Bizim forumda zaten konuyu sakulunden kacirmak konusunda hic dayanamayiz hemen konulari dagitiriz.
Disiplinsiz adamlar nolcak blublu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 23:37

Ha bu arada sakin resimleri kaldirma, cok hosuma gitti ama baska bir yerde de baslik acip bu resimleri ve daha fazlasini gostermeni isteriz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
barett

barett


Mesaj Sayısı : 682
Kayıt tarihi : 25/12/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 12 Mart - 23:42

fumeur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 1:59

Bence metabolizamayı hızlandırmanın yollarını öğrenmeliyiz.Benimde vermem gereken yaklaşık 6-7kg. varda. fumeur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sifujack

sifujack


Mesaj Sayısı : 597
Kayıt tarihi : 26/01/10
Yaş : 37
Nerden : izmir

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 2:16

her nekadar bildiklerimi uygulamayıp kilo alsmda metabolizma hızlandırmak için yeşil çay vs var ve asıl kilo verdiren şey akşam yemeğinda az karbonhidrat alımı ve saat 10-11 gibi yatıp güneş doğmadan uyanmanın uykuda yağ yakmayı sağladığı alman bilim adamlarının araştırma sonucunda ispatlanmış hatta kitabını yazmışlar
erken uykuda önce vücuttaki karbonhidrat yakılıyor eğer akşam az karbonhidrat alındıysa yağ yakmaya başlama süresi de kısalıyor sonra gece 1-2 gibi yağ yakımı başlıyor ve 4- 5 e kadar sürüyor aynı zamanda vücuttaki hasarlar tamir ediliyor,ancak bu doğal düzeni bozup 12 den sonra uyuyunca bunlar malesef gerçekleşmiyor sadece 1 saat civarı yağ yakılıyor ama karbonhidratta çok alındıysa yağa hiç sıra gelmiyor
tabi günlük en az yarım saat tempolu yürüyüşte çok önemli
almanların yazdığı bu kitabı rahat bulursunuz ismini unuttum ,kısaca özeti bu


En son sifujack tarafından C.tesi 13 Mart - 23:36 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
egunns

egunns


Mesaj Sayısı : 2867
Kayıt tarihi : 13/08/09
Yaş : 46
Nerden : istanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 12:56

kilo vermek konusunda birşeyler karalıyım kabaca, kendi metabolizmam doğrultusunda...33 yaşındayım ve her geçen sene daha kolay kilo alabilip daha zor verilebildiğinii çok açıkça sezmeye ve görmeye başladım...2000 li yılların başında ortalama 85 kg idim, zaman buldukça fitnessa giderdim, istediğim herşeyi özellikle sınırsız tatlı yeme özgürlüğüm vardı kendimce, çünkü sporla futbolla fitnessla kapatıyordum, taaki omzumun lifi atana kadar...dumble elime alamaz oldum, şiddetli bir acı...tam 10 sene fitmessa gidememiştim omuz acım yüzümden, yine 85 kg idim fakat vücut eski fitliğinde değildi, yanlardan yağ simitleri fırlamıştı bile....derken geçensene tatile otele gittiğimde, bit fitness salonunu ziyaret ediyim dedim, baktımki zamanla biraz omuz bağları kaynamış ve ağırlık kaldırabiliyorum hafiften..bu sevinçle tüm yazı spor yaparak ve zaman bulunca yüzerek geçirdim ve vücudum 2000 li yılların başındaki fit forma ulaştı...uzun lafın kısası zaman buldukça mutlaka ve mutlaka yüzün derim, etler sıkılaşıyor sallanmıyor, yürüyün..biraz hareket şart...rejim yapılsada çok az da yense hareketsiz olmuyor....ha böylede yazdığıma bakmayın kış sebebiyle biraz sporu saldım bel kalınlaştı yine
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 13:01

.


En son katil balina tarafından Perş. 9 Eyl. - 3:33 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
egunns

egunns


Mesaj Sayısı : 2867
Kayıt tarihi : 13/08/09
Yaş : 46
Nerden : istanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 13:08

bu da çok iyiymiş, kesinlikle; sık ve kararında
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
okyanus57




Mesaj Sayısı : 84
Kayıt tarihi : 04/09/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 13 Mart - 23:32

Beyler 5 ay önce boks sporuna başladım.3 ay içerisinde 5 kilo verdim.ve yediklerimi de arttırmama rağmen.1 beden küçüldüğüm halde omuzlarım genişledi.Daha heybetli görünmeye başladım.Yaşım 36 bence 45 yaşına kadar bu spor yapılabilir.Haftada 3 akşam 1 saat gidiyorum.Zaten ip atlamak kendi kendine egzersiz oluyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 15 Mart - 20:49

Sayın Teng'in belirttiği konudan başlayalım isterseniz. Malum, şu ders çalışma konusu.

NASIL ÇALIŞILIR
NASIL ÇALIŞILMAZ?

Ders Nasıl Çalışılmaz:

 Beden gevşek, uyuşuk kaykılmış. Sadece seçtiğiniz, size ilginç gelen konular üzerinde durursunuz
 Eğlence arar bir havanız vardır.
 Dersten derse konudan konuya atalarsınız
 Zaman zaman hayale dalarsınız ve çalışmanız bölünür
 Düşünce kontrolünüz yoktur
 Vakit geçirmek için resimlere (şekillere) anlamsızca bakarsınız
 Gözünüz aynı cümleye dakikalarca takılı kalır bazen sabırsızlıkla bazen de sıkılma nedeniyle acele ve atlayarak okursunuz
 Önemli kavramları atlar öğrenme olayını hep sonraya ertelersiniz
 Gelişigüzel karalama yapar gibi not tutarsınız
 Hatırlamayı rastlantılara bırakırsınız
 Ders çalışma zorlaştığında ve sıkıcı olmaya başladığında, çalışmayı tamamen bırakırsınız. Yani aslında ders çalışmak için bahaneler icat edersiniz.

Ders Nasıl Çalışılır:
 Beden dimdik ve aktiftir. Saçma ve önemsiz şeyleri bir kenara bırakarak düşüncenizi önemli konular üzerinde yoğunlaştırırsınız
 Öğrenci ders ayrımı yapmaz “ayrımları” anlamaya çalışır
 Çalışmanızı öğrendiklerinizi sindirmek için aralıklı olarak sürdürürsünüz.
 Konuyu daha iyi kavramak amacıyla yardımcı kaynaklardan yararlanırsınız
 Konuyu bir bütünlük içinde kavramaya çalışırsınız
 Anlamaları belirlemek için zaman zaman, çalıştığınız konulara dönüp bakarak pekiştirme yaparsınız.


Bundan sonra da çalışma odası ile ilgili düzenlemelere bir göz atalım.

ÇALIŞMA ODASI YA DA ÇALIŞMA KÖŞESİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER

Ailelerimizin ekonomik şartları her öğrencimizin çalışma odası olmasına imkan sağlamamakta fakat her öğrenci ev içerisinde mutlaka kendisine bir çalışma köşesi oluşturmalıdır. Bu çalışma köşesinde bir masa, sandalye ve evin gürültüsünden uzak bir yerde olması yeterlidir. Eğer çalıştığınız yer mutfak masası ise masaya her zaman serilen örtüden farklı bir örtü sermeniz sizin motivasyonunuzu artıracaktır.

Çalışma Odası (Köşesi) ve Masası:

Gün ışığı tercihen karşıdan gelmeli çünkü çalışan kişinin gölgesinin çalışma masasına düşmemesi gerekmektedir.

Çalışma masası pencerenin yanında olmamalıdır.

 Çalışma odası düzenli bir şekilde havalandırılmalıdır. Çünkü oksijen yetersizliği gerginliğe yol açar.

Sandalye:Sandalye yada koltuğunuzun çok rahat olmaması yerindedir. Sandalye çalışma odası için koltuktan daha rahat bir eşyadır. Çünkü koltuk çok rahat olduğu için gevşemeye neden olabilir. Bu da öğrenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir.

Sessizlik: Çalışma odasının kesinlikle sessiz olması gerekmektedir. Bu konuya biraz sonra detaylı bir şekilde değinilecektir.

Posterler: Çalışma odası yada köşesi öğrencinin kendi egemenlik alanıdır. Orasını kendi zevkine göre düzenlemek öğrencinin en doğal hakkıdır. Fakat ders esnasında duvarda posterlerin olması öğrencinin dikkatinin kolay dağılmasını sağlar. Hatta öğrenci kolaylıkla hayal kurabilir. Tuttuğu takım, beğendiği sanatçı ile ilgili hayaller kurabilir. Özellikle ders çalışma zamanı posterler kaldırılmalı ya da gözümüzden uzak bir yere konmalıdır.

Çalışma Köşesi: Herkes bağımsızca çalışabileceği bir odaya sahip olmayabilir. O zaman bir çalışma köşesi düzenlemek yerindedir. Çalışma köşesi en az bir çalışma masası ve çalışma esnasında yanımızdaki ders kitabı, defteri gibi araç gereçleri koyabileceğimiz bir ilaveden oluşması gerekmektedir.

Çalışma Masası Sadece Çalışmak İçindir: Çalışma masanızı sadece çalışmak için kullanın. Çalışma masanızda ders dışı etkinliklerde bulunmayın. Çalışma masanızı sadece ders çalışmak için kullanırsanız şartlanmış olursunuz ve dersin başına oturmanız daha kolay olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ertay




Mesaj Sayısı : 1062
Kayıt tarihi : 13/08/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 10:53

yaw arkadaslar, bakiyorum kiminiz boksör, kiminiz badici. walla sizi kizdirmaya falan gelmez mazallah. Very Happy
neyse yeme isine gelince, birileri yeter diyene kadar yiyorum, hemen hemen her aksam Almanya'da isem 1 sise güney afrika sarabi, Türkiye'de isem 35 lik rakı yada bira icerim. 1 seferde 1 kilo tatlıyı yerim, yemegin üzerine bir daha yemek yerim, spor ne bilmem, hayatımda sporla hic isim olmadı, peki ben kac kiloyum? bulusma resimlerimize bakıp bir fikir edinebilirsiniz Very Happy nasıl yedigimi watcher görmüstü. fumeur birde üstelik kibarlık yapıp ölcülü yemistim. diable
yani, diyet isleri herkes icin gecerli degil galiba.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
teng

teng


Mesaj Sayısı : 5338
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 67
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 10:56

Tahmin edebiliyorum. Benim de 58 kilo bir arkadaşım vardı beraber yemeğe gittik, yemek yemekten içki bile içememiştim ama o yemeğin sonunda tutup Ali Nazik istemişti...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
sifujack

sifujack


Mesaj Sayısı : 597
Kayıt tarihi : 26/01/10
Yaş : 37
Nerden : izmir

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 11:03

ah be ah...!beni görende sofraya oturdummu dağları devirdiğimi sanır ama gel gör ki bırak içtiğim suyu soluduğum hava bile yarıyor resmen ,bünye işte almadı mı almıyor, vermedi mi vermiyor,gelde beni görene anlat
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 11:07

[quote="ertay"]yaw arkadaslar, bakiyorum kiminiz boksör, kiminiz badici. walla sizi kizdirmaya falan gelmez mazallah. Very Happy
neyse yeme isine gelince, birileri yeter diyene kadar yiyorum, hemen hemen her aksam Almanya'da isem 1 sise güney afrika sarabi, Türkiye'de isem 35 lik rakı yada bira icerim. 1 seferde 1 kilo tatlıyı yerim, yemegin üzerine bir daha yemek yerim, spor ne bilmem, hayatımda sporla hic isim olmadı, peki ben kac kiloyum? bulusma resimlerimize bakıp bir fikir edinebilirsiniz Very Happy nasıl yedigimi watcher görmüstü. fumeur birde üstelik kibarlık yapıp ölcülü yemistim. diable

Keşke bende böyle olabilsem, kontrollü takılmazsam yandım, üstelik hergün 30-40 dakika arası stadyum yürüyüşü ve normal günlük yürüyüşlerde cabası. miammiam
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Samoglu

Samoglu


Mesaj Sayısı : 13
Kayıt tarihi : 19/03/10
Yaş : 36
Nerden : İzmir

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 11:26

Geçenlerde vücut yağ oranımı makinada ölçtürdüm %5 adamlar korktu mazallah:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
teng

teng


Mesaj Sayısı : 5338
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 67
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 11:39

%5 ?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ertay




Mesaj Sayısı : 1062
Kayıt tarihi : 13/08/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 12:04

arkadaslar,
bu yazıları yazmaya basladıgımda yemekte idim, yemek bitti. üzerine bir seyler atistirdım, 75 cl sicilya sarabının son kadehini doldurdum, ve simdi o bitince, üzerine dondurma yemeyi düsünüyorum, atın ölümü arpadan olsun. diable
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ertay




Mesaj Sayısı : 1062
Kayıt tarihi : 13/08/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 12:07

ha, söylemeyi unuttum. bu arada 200 gr. patates cips ile, 250 gr. mısır konserveside bitmis. Very Happy
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 20:55

vay be, kıskandım. by
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedC.tesi 20 Mart - 23:03

ertay demiş ki:
ha, söylemeyi unuttum. bu arada 200 gr. patates cips ile, 250 gr. mısır konserveside bitmis. Very Happy

Yuh monstre hahaha
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 21 Mart - 5:02

içimde kalmıştı söylemeden geçemiyeceğim, benden de yuuuhhhhhh fumeur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ertay




Mesaj Sayısı : 1062
Kayıt tarihi : 13/08/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 22 Mart - 12:55

nazar degdirdiniz. bu gun hic istahım yoktu, hastamı olacagım acaba?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 22 Mart - 23:44

Yapma ya,bak buna üzüldüm. by
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 22 Mart - 23:53

Yok yaw ertay tas gibidir, kotulere bisey olmaz baris ilani
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
teng

teng


Mesaj Sayısı : 5338
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 67
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedSalı 23 Mart - 0:28

ertay demiş ki:
nazar degdirdiniz. bu gun hic istahım yoktu, hastamı olacagım acaba?
İştahım yoktu'dan ne kastettiğine bağlı .Yemekten sonra 2 kutu cipsin yarısını bıraktı ise ona da iştahım yoktu diyor da fumeur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
deka

deka


Mesaj Sayısı : 5518
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 65

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedSalı 23 Mart - 0:41

Yoruma açık bir durum desene. fumeur
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ertay




Mesaj Sayısı : 1062
Kayıt tarihi : 13/08/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedSalı 23 Mart - 1:02

gercekten istahsizlik basladi. aksam ilk defa yemegin yanina pilav yapmadim. yani normal tencere yemegini pilav olmadan yedim. ayrica yemegin üzerine sadece iki bardak cay, ictim hepsi bu kadar. ne bira, ne sarap, nede baska bir icki canim istemiyor iki gündür.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
fate

fate


Mesaj Sayısı : 103
Kayıt tarihi : 13/03/10
Yaş : 41
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedÇarş. 24 Mart - 10:17

bende senelerdir IBS var bir türlü kurtulamadım. medet ya parabellum cheers
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedÇarş. 24 Mart - 23:09

Estağfirullah Fate, ben ne doktorum, ne de aklım sizden fazladır. Ama hastalık dedin mi bende akan sular duruyor ne yalan söyleyeyim. Eğer arkadaşlarımız ve siz yanlış anlayıp ukalalık tasladığımı düşünmezseniz, biraz da psikolojik danışmanlığımın alanına girdiği kadarıyla birşeyler yazmak isterim.
Benim bildiğim kadarıyla ( Siz çeken olarak daha fazlasını öğrenmişsinizdir tabi) IBS denilen nane, Irritable Bağırsak Sendromu idi doğru mudur? Yani frenkçe Irritable Bowel Syndrom dedikleri. Muhtemelen, gayet sağlıklı iken karnınızın alt bölgesindeki ağrılardan muzdarip bir şekilde tanıştınız bu hastalıkla. Üstelik, aklınıza da bir sürü kötü şey geldi değil mi? Merak etmeyin bu gayet sıkıntı verse de, aslında basit bir bağırsak hastalığıdır. Basit dememin sebebi, Polip yada Kolon CA ( Bağırsak kanseri ) ya göre daha az sıkıntı verir olmasındandır. Hastalıklarımızın birçoğunun psikolojik ve stres kaynaklı olması gibi bu da patolojik bir durumdan ziyade, stres kaynaklı bir bozukluktur. Daha doğrusu, yılların birikimi ile, vücut ritmimizde olan ve istenmeyen bir düzensizlik durumudur. Üzüntü, stres ve sıkıntıların vücudumuzda kendisini bir organ yetersizliği yada bozukluğu olarak somatize etmesi ( Somut bir hastalık olarak olarak göstermesi ) vakalarından birisidir diyebiliriz. Eminim yıllardır bu iş ile uğraşan birisi olarak bir çok yol öğrenmişsinizdir. Tabiidir ki ben hekim olmadığım için size ilaç ismi vermem mümkün değil, içeriği ve ilerki safhalardaki endikasyonlarının ne olacağını kestiremediğim kocakarı otunu çöpünü de size etik olarak öneremem. Mutlaka bir gastroentroloji uzmanının takibinde bir yol izlemelisiniz. Özellikle Alman tıbbının ve farmakoloji biliminin, sağlık alanında kesinlikle önder durumda olduğunu belirtmeliyim. Bu bağlamda imkanınız varsa alman doktorlarından yardım alabilirsiniz. Gerçi burada da gerekli tahlil, tetkik ve batın filmleriniz neticesinde size yol gösterip, agresif tedaviler uygulayabilecek cesur hekimler de mevcuttur. Özellikle alt batın filmi bağırsaklarınızın ne durumda olduğunu gösterecektir.
Bu hastalığın, beynin bağırsakların düzenli çalışması için göndermesi gereken sinyallerin düzensizliği olduğunu düşünürsek ki böyledir, önce beyninizin sonra da bağırsaklarınızın mülayim ve dingin olması gerekiyor kanımca. Söylemesi kolay biliyorum ama ruhsal dinginliği yakalamadan, bağırsak dahil vücudumuzun her yerinde sağlıklı ve düzenli bir işleyiş olmayacaktır. Karın ağrısı, peklik denilen kabızlık, ilerleyen durumlarda diare denilen ishal durumu, kalp çarpıntısına bağlı panik atak nöbetleri, nefes darlığı, boyun tutulması, migren kol ve bacaklarda husursuzluk, ağızda tatsızlık ve omuzlarda gerginlik, burada aklıma gelen ilk rahatsızlıklardır. Demek ki ilk önce sakinleşmemiz gerekiyor. Biz sakin olur kendimizi gereğinden fazla parçalamazsak, vücudumuz zaten kodlanmış işlemleri kendisi yapıyor.

Eğer hala,"Hoca geç bunları, ben de biliyorum zaten " dememişseniz şöyle devam edebilirim. Sorunu tanımladık da çaresi nedir? Bu konuda bildiğim çok yaman bir doktor var Fate. Kim biliyor musunuz? Tabi ki siz. Neden mi? Çünki tıpta hastalık yoktur, hasta vardır. Hastalık tanımı aynı bile olsa, farklı semptomlarla kendisini gösterebilir ve farklı komplikasyonları olabilir. Farklı ilaç kürlerine farklı cevaplar verebilir. Bu yüzden bu işin çözümü sizdedir. Siz de biliyorsunuz, bu sendromun kesin ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Geçici bağırsak düzenleyiciler, müsekkin tarzı ilaçlar, lağman, diare yapıcı ilaç rejimleri falan belli bir seviyede rehabilitasyon sağlayıp, kesin tedaviye yaramayacaktır. Bu yüzden beynin düzenli sinyal gönderebilmesi ve içsel gerginliğin bertaraf edilmesi şarttır. Haa bu nasıl olur, insandan insana, anlayıştan anlayışa değişecektir tabiatıyla. Kimi insan huzuru doğada outdoor faaliyetlerinde, kimi ibadette, kimi hobilerde, kimi yemekte, kimi hamamda, kimi saç kestirmekte, kimi edebiyatta, kimi musikide, kimi tamir işlerinde, kimi sporda, kimi meditasyonda,kimisi de dernek ve kulüp işlerinde bulur. Size psikolojk danışman olarak yapabileceğim önerim, öncelikle kendi ilacınızı kendiniz keşfedip kendi kontrolörünüz olmanızdır. Bunun dışında dışardan yapılabilecek tavsiyeler, hep sakil duracaktır. Ama bana öyle geliyor ki siz, yazılarınızda gördüğüm zeka pırıltısıyla, bu durumun, kendinize göre bir çözümünü çoktan bulmuş, başkalarının da bunu tahmin etmesini bekliyorsunuzdur. Ne dersiniz? Umarım yardımcı olabilmişimdir dostum, saygılarımla...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
fate

fate


Mesaj Sayısı : 103
Kayıt tarihi : 13/03/10
Yaş : 41
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPerş. 25 Mart - 7:52

Elinize sağlık, IBS in ne olduğunu ve bu hastalıkta çekilen sıkıntıların tamamını bir güzel özetlemişsiniz.

Tespitiniz doğru, iki sene öncesine kadar bir sürü doktor ve bir sürü ilaç denedim. Psikoloğa da gittim, antidepresan kullandım. Ama kalıcı bir çözümü bulamadım. Antidepresanlar bir süre beni rahatlattı. Bu süreçte geçici de olsa iyileştim diyebilirim. Fakat antidepresanın yarattığı bağımlılık ayrı bir sıkıntı. Hastalığı tamamen geçirmedi de. Bu nedenle onu da bıraktım.

Söylediklerinize tamamen katılıyorum. Bunun çaresi içsel dinginlik. Fakat bunu bir türlü yakalayamadım ben hayatımda. Bir uzmanla epey bir süre bilinç altı çalışmaları yaptık. Faydası oldu tabi ki. Ama bunlar bile içimde, yani bilinçaltımda, bu hastalığa ve sizin de bahsettiğiniz gibi panik atak gibi kişiyi kendinden soğutan sıkıntılara çözüm olamadı.

Ben sizin de dediğiniz gibi içsel huzuru bir şekilde yakalamak için farklı yöntemler denemeye devam edeceğim. Aslında hepimizin istediği şey temelde huzur. Fakat bilinç altımızdaki sıkıntılar bazılarımızda böyle hastalıklara neden oluyor işte. Yaklaşık on senedir var bende bu illet. Belki yaş kemale erdikçe düzelir diye de düşünüyorum. Fazla uzatmayayım...

İlginiz ve verdiğiniz tavsiyeler için çok teşekkür ederim. Tavsiyenizi dinleyip içimdeki huzursuzluğu giderecek olan şeyleri düşünmeye ve yapmaya daha fazla zaman ayıracağım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPerş. 1 Nis. - 23:44

Arkadaşlar, hava sıcaklıklarının değişmeye başlaması ile birlikte, bahsetmek istediğim bir konu da gündeme gelmiş oldu. Nedensiz iç sıkıntıları şeklinde tezahür eden, depresyon.
Bu konu, belki de buradan verilecek birkaç aspirin tarzı tavsiye ile çözülebilecek basit bir sorun değil ama, en azından kolay bir kaç püf noktasını duymak isteyen arakadaşlarımız olabilir diye düşündüm. Depresyon, özellikle psikosomatik rahatsızlıkların sıklıkla başgösterdiği, yani nedensiz zannettiğimiz bunaltıların kendisini, iştahsızlık, isteksizlik, uykuya doyamama, tükenmişlik ve çevreye ilgisizlik olarak somatize ettiği, ciddi bir durum. Yaşam kalitemizi de elbete olumsuz yönde etkiliyor. Ne yapabiliriz? Öncelikle basitinden başlayalım mı? Beslenme tarzımız. Bakın örneğin, tuz kullanımınızı bir düşünün. Eğer gereğinden fazla tuz kullanıyorsanız, yemeğe tadına bakmadan tuz serpiyorsanız.Çayın yanında yediğiniz besinler bile genelde tuzludan oluşuyorsa, o zaman muhtemel bir asabiyim ben durumunuz var demektir. Çocuklarda bile tuz kullanımı agresyon sebebidir. Vücutta su tuttuğundan dolayı ödem sebebi olduğunu da söyleyebilirim. İşte kilo alma sebebi. Fazla tuz gibi fazla şeker de yağa dönüşerek bizi rahatsız etme yolunda kilometre taşı olacaktır. Hatta ve hatta şeker, vucudumuzda oluşabilecek tümöral lezyon denilen kanser hücrelerinin, başlıca besin kaynağıdır. Depresyon, ve şeker tüketimi vücudumuzun immünal sistemini ( Bağışıklık ) güçsüz bırakacağından, en ufak rahatsızlıklar bile bizi çökertebilecektir. O zaman ne yapmalı? Beslenmeye dikkat etmeli. Tuz, un ve şekerin fazla kullanımının yerine pancar, pekmez,ceviz ve somon tercih edilmeli. Bu besinler, sahip oldukları antioksidan özellikler, Omega 3 ve folik asit ile hem bağışıklığımızı hem de ağız tadımızı koruyacaktır. Yine, içinde yaşadığımız toplumun yararlı bir parçası olduğumuzu bilme duygusu da, bizi depresyon ve takıntılı düşünceler( bunların başka başlıca sebepleri olmakla beraber yenilmesi için organizmanın güçlü durumda kalması gereğini gözönüne alıyorum) dahil birçok rahatsızlığın kıskacından kurtaracaktır. Depresif hallerin giderilmesinde yine ışığın oldukça önemi vardır. Güneş ışığından mümkün mertebe istifade edilmeli ve fırsat buldukça yürüyüş de ihmal edilmemelidir. Defikasyon dediğimiz, boşaltımın bile, insan bünyesinde etkili olduğunu hatırlarsak, o zaman lifli besinlerle beslenip, bağırsaklarımızı mütemadiyen çalışabilir durumda bırakmalıyız. Eskilerin mülayimlik diye tabir ettiği kolay tuvalete çıkabilme durumu da ancak lifli besinlerin bizi peklik bakımından sıkmamasıyla mümkün olacaktır. Bu durum Kolon CA ( Bağırsak kanseri ) , Özefagus CA ( Yemek borusu kanseri) Rektum CA ( Anüs kanseri), Reflü, Polip ve Obezitenin oluşumunu önlemede de esastır. Beslenmenin yanında eşzamanlı olarak yapmamız gerekenlerden biri de insan ilişkilerinin ihmal edilmemesi durumudur ki, malesef bu konuda toplumca istenilen seviyede olamadığımız ortadadır. Leman Sam'ın, sulanmış akşam üstü bahçelerinde olmasını arzu ettiği dostluk ve sohbet ortamı, aslında bu durumun baş ilacıdır.
Hepinize bol sohbetli ve neşe dolu, ilkbahar güneşi gii pırıl pırıl bir yarın diliyorum arkadaşlar, saygılarımla...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
teng

teng


Mesaj Sayısı : 5338
Kayıt tarihi : 04/07/09
Yaş : 67
Nerden : İstanbul

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPerş. 1 Nis. - 23:50

Haklısınız, Voltaire'nin yazdığına göre; Cromwell 2 hafta dışarı çıkamamış, ve kral Charles'in kafasını kestirtmiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
watcher
Admin
watcher


Mesaj Sayısı : 6994
Kayıt tarihi : 01/07/09
Yaş : 66

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 2 Nis. - 21:27

Bu benim son gunlerdeki semptomlarima benziyor, sairlesiyor ve turkiye ozlemim katlanarak buyuyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.turksaatforumu.com
barett

barett


Mesaj Sayısı : 682
Kayıt tarihi : 25/12/09

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedCuma 2 Nis. - 22:06

watcher demiş ki:
Bu benim son gunlerdeki semptomlarima benziyor, sairlesiyor ve turkiye ozlemim katlanarak buyuyor.

ahh ahhh ben o konuyu asacam abi..12 saat sonra almanyadayim ,15 saat sonra istanbul ,20 saat sonra kayseri,24 saatin sonuda sivasta olacam monstre
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 4 Nis. - 22:15

Arkadaşlar, malum havalar ısınıyor, yaz geliyor yavaş yavaş. Plajlara, doğaya çıktığımızda kışın verdiği simitlerden kurtulmamızın da zamanı geldi sanırım. İsterseniz biraz şu egzersiz işinden bahsedelim, ne dersiniz? Mesela şöyle ki:

Karnınız için..
En iyi egzersiz: Bacaklarınızı karına doğru kıvırmak.. Bacaklarınızı sandalyede, yatakta veya kavada tutarak yapacağınız kıvrılma hareketleri çok etkili olabilir. Sırt üstü uzanın, bacaklarınızı bir sandalyenin üzerine düz şekilde yerleştirin. Baldırlarınız dik, kalçalar sandalyeye yakın olmalı. Bu hareket karın bölgenizi, kalça ve baldır kaslarınızı çalıştırır. Yavaş yavaş sırtınızı yerden 30 derece yukarıya kaldırın ve bekleyin, daha sonra tekrar yavaşya sırtınızı yere bırakın. Bu harekete alıştıktan sonra bacaklarınızı kaldırarak havaya dikin ve bekletin..

Bel bölgesi..
En iyi egzersiz: Ters mekik bel çizgisini orta çıkarmak için yapılacak en iyi egzersiz. Yere uzanın, ayaklarınızı dik olarak kıvırın. Dirsekleriniz dışarıda kalacak şekilde elinizi başınızın arkasına koyun. Sağ omuzunuzu sol dizinize doğru kaldırıp bükülmeye çalışın. Dirseğiniz kulak hizanızda durmalı, önünüzde değil.. Başınızı veya boynunuzu elinizle desteklemeyin. Ağırlaşıncaya kadar bekleyin. Hareketi diğer taraf için de tekrarlayın.

Göbeği zayıflatmak..
En iyi egzersiz: Ters bükülme.. Bu hareket karın bölgesindeki yağların azalmasını sağlar. Sırt üstü uzanın, ellerinizi yana, avuç içiniz yere bakılı şekilde yerleştirin. Kalçalarınızı ve dizlerinizi 90 derece oluşturacak şekilde kaldırın. Baldırlarınız dik, bacaklarınız havada dursun. Bel kaslarınıza yüklenerek kalçanızı kaldırabildiğiniz kadar yukarı kaldırın ve bu şekilde bekleyebildiğiniz kadar bekleyin. Bacaklarınızı dik tutmaktaz zorlanabilirsiniz. Daha sonra ağrılarınız azalacak ve sonuçlarını göreceksiniz.

Uyku posizyonu nasıl olmalı?
En iyi egzersiz:Sırt üstü yatın. Bu şekilde uyurken sırtınızın kıvrılmasını önlemek için dizlerinizin altına yastık koyun. Sırt ağrılarından korunmak için düzenli olarak bunu yapın. Aynı zamanda karın kaslarınız da sağlığını koruyabilir.

Kötü egzersiz:Yüzü koyun yatmayın. Bu pozisyon sırtınızın bükülmesine neden olur. Bu şekilde her gece 8 saat yattığınızda sırt ağrılarınızdan kurtulmak için egzersiz yapmak zorunda kalırsınız.
Gergin, sıkı şekilli bir karın ve ince bel için doğru beslenmek ve egzersiz yapmak zorundasınız.

Sırtınız için..
En iyi egzersiz: Yüz aşağı düz bir şekilde yere uzanın. Ellerinizi isterseniz çenenizin altına veya hareketi rahatça yapmanıza yardımcı olacak şekilde serbestçe yerleştirin. Sırt kaslarınızı hareket ettirecek şekilde 30 -35 derece yerden geriye doğru kalkın. Ağırlaşıncaya, kendinizi taşıyamayıncaya kadar bu şekilde bekleyin. Bu sırt ve karın kaslarınızı güçlendirir, sırt ağrılarınızı daha azaltır ve sırt incinmelerinden sonra da önerilir..


En kötü hareket: Ayakta bedeninizi sağa sola çevirerek, ses çıkartmasını sağlamak, esnetmek, zıplamak hatalıdır. Bu göğüs kafesinizin incinmesine, omur üzerinde baskı oluşmasına veya yeni sırt ağrılarına neden olabilir.

Masada..
En iyi egzersiz: Bacak egzersizi.. Bu egzersiz sadece karnınız için değil ancak bunu etek giydiğiniz de yere uzanmak zorunda kalmadan bile yapabilirsiniz. Öncelikle kolsuz bir sandalye de dik oturun. Nefesinizi verirken dizinizi çenenize doğru kaldırmaya çalışın. Bu sıra sırtınızı sandalyeye yaslayabilirsiniz. Yorulduğunuzu hissettiğinizde bacağınızı yavaşça indirin.
En kötü hareket: Biçimsiz bir şekilde vücudunuzu zorlayarak dosyaya uzanmak veya birşey almaya çalışmak.

Mekikle incelin..
En iyisi: Mekik çekin. Ayağınızı, dizlerinizi, bileklerinizi düz tutarak sırt üstü yere uzanın. Ellerinizi başınızın altına koyun ve gövdenizi bacaklarınızı sabit kalacak şekilde kıvırın. 3 sn yukarı kalkın, 1 sn kadar bekleyin ve 3 sn sırtınızı yere koyun. Bu hareketi 1 ile 5 kez rasında tekrarlayın. Bir artırarak 6 ila 10 arasında, iki artırarak 11 ile 15 arasında ve üç artırarak 16 ve daha fazla mekik hareketi yapın. Örneğin, 10 mükemmel mekik hareketi yapıyorsanız 8 daha yapmaya odaklanabilirsiniz. 60 sn aralıklarla üç set mekik hareketi yapabilirsiniz. Egzersizlerinizde yapabildiğiniz
kadar kendinizi aşmaya çalışın. Önceleri hareketler sizi zorlayabilir, bu normaldir. Rahat edebildiğiniz kadar yapın. Karın kaslarınız güçlendikçe hareketleri daha rahat yapacaksınız.

Kötüsü: 50'den fazla yapmayın. 50 tekrarın sonuçlarını göremiyorsanız 100 veya 200 defa yapmanız size yardımcı olmaz. Kalite önemlidir, sayı değil, karın bölgenizin gergin olması önemli.. Uyduruk bir şekilde yapılan 50 mekik yerine, çok iyi şekilde yapılan 10 mekik daha faydalıdır. Yeni hareketler eklemeksizin ilerleme kaydedin. Her 6 hafta sonunda karın egzresizinin farkını göreceksiniz. Umarım yararını görür ve istediğiniz gibi, fit bir vücuda sahip olursunuz diyor, saygılar sunuyorum arkadaşlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 4 Nis. - 22:25

Bu kadar yemekten bahsediyoruz da, bunun bir de sağlık yönü var değil mi? Yemek yedikten sonra yapılan birçok şeyin, aslında sağlığa zararlı olduğu ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği malum. Bildiğim kadarıyla, yemek yenildikten hemen sonra yapılan bazı şeylerin, insan sağlığını ciddi derecede tehdit ettiğini ve bu davranışların yapılmaması gerektiğini ifade ediyor. Uzmanlara göre bu davranışlar şöyleymiş:
"Yemek yedikten hemen sonra sigara içilmemeli. Yapılan deneylerde, yemekten hemen sonra içilen sigaranın normal zamanda içilen 10 sigaraya eşdeğer olduğu kanıtlanmış. Bu nedenle yemekten hemen sonra sigara içilmemeli, en az 1 saat kadar beklenmelidir. Aslında hiç içmesek daha iyi ya, onu da başka konuda konuşuruz.
Yemek yedikten hemen sonra meyve yenmesi de sağlık açısından zararlı bir davranış. Yenilen meyve midenin havayla şişmesine neden oluyor ve rahatsızlık veriyor.
Çay yapraklarında bulunan yoğun asit, gıdalardaki proteinin hazmını zorlaştırdığı için yemekten hemen sonra çay içilmemeli, bir iki saat beklendikten sonra çay içilmelidir.
Yemek yedikten sonra kemerimizi gevşetmek de bir başka hata. Çünki yemekten hemen sonra kemeri gevşetmek, kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olabiliyor.
Yemekten hemen sonra banyo da yapılmamalıdır. Banyo sırasında ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışı hızlanır. Bu nedenle mide çevresindeki kan akışı yavaşlar ve hazım zorlaşır.
İnsanların yemekten sonra yürümenin iyi olduğunu iddia etmesinin aksine, yürümek, sindirim sisteminin alınan gıdalardan besinlerin emilmesini engeller.
Yemeklerden hemen sonra uyumak, alınan gıdaların yeterince sindirilememesine, bu nedenle de bağırsakta gastrit ve enfeksiyona yol açıyor.
Galiba en iyisi, yemeği, ölçülü ve besin değerine bakarak yiyerek, normal yaşam aktivitelerine devam etmek. Peki ben bunu yapabiliyor muyum? Efendim, ses gitti yaw, efendim. Nasıl duyamıyorum, duyamı.... Rolling Eyes
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedSalı 6 Nis. - 23:03

Arkadaşlar, yaşayan insanlar olarak, herşeyin başımıza gelebileceğini, bu dünyadaki her türlü durumun insan için olduğunu düşünerek, şu aşağıda yazdıklarımı da sizlerle paylaşmak istedim. Umarım hiç birimizin ihtiyacı olmaz.

Diyelim ki saat 18:15 ve zorlu bir iş gününden sonra arabanızla (yalnızken) eve dönüyorsunuz. Gerçekte yorulduğunuz, sıkıldığınız ve çileden çıktığınız bir gününüzdesiniz. Birden göğsünüzde başlayıp, kolunuza ve çenenize doğru ilerleyen şiddetli bir ağrı. Evinize en yakın hastaneden sadece 10 km. uzaklıktasınız, fakat o mesafeye bile ulaşıp ulaşamayacağınızdan emin değilsiniz. Ne yapabilirsiniz? Kalp masajı konusunda belki eğitim de almıştınız ama size öğreten şahıs, muhtemelen bu masajı kendi kendinize nasıl yapabileceğinizi öğretmedi… Son zamanlarda bir sürü insan kalp krizine yalnız başınayken yakalanmaktadır. Yardım olmaksızın, normal kalp atışı bozulan ve baygınlık hisseden bir insanın bilincini yitirmeden önce sadece 10 saniyesi vardır. Ama bu durumda kalan şahıslar kendilerine, devamlı ve şiddetli bir şekilde öksürerek yardımcı olabilirler. Her öksürükten önce derin bir nefes alınmalı, ve öksürük sanki göğüs derinliğinden balgam çıkarmak istercesine derin ve uzun olmalı. Derin nefes alma ve öksürük, yardım gelen yada kalp normal ritmine geri dönene kadar, durmaksızın her iki saniyede bir olacak şekilde devam etmelidir. Derin nefes alma akciğerlere oksijen ulaştırırken, öksürük hareketi kalbi sıkıştırarak kanın dolaşımını sürdürür. Kalp üzerindeki sıkıştırma hareketi aynı zamanda kalbin normal ritmine dönmesine de yardımcı olur. Bu şekilde, kalp krizine maruz kalan kişi, kendisini bir hastaneye ulaştırabilir.
(Bu makale Rochester General Hastanesi’nin “AND THE BEAT GOES ON…” adlı bülteninden alınmıştır, yeniden baskısı THA Mended Hearts Inc’in “Heart Response” adlı yayımından yapılmıştır).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 18 Nis. - 23:28

Merhabalar arkadaşlar, arşivin ağzını biraz açayım dedim. Belki şu ara muzdarip olduklarımızdan bazılarıyla karşılaşabiliriz. Hepinize sağlıklı günler dileklerimle, saygılar...


"Ağız tadının kaçması" depresyon işareti

Bir kişinin "ağzının tadının kaçmasının" depresyonun ilk işareti olabileceği belirtiliyor.

Bilim adamları, tat alma duyusunun insanın ruh halini belirleyen beyin kimyasallarıyla bağlantılı olduğunu saptamışlar. Bristol Üniversitesi bilim adamlarının araştırmasına göre, bir insan depresyondayken bu kimyasalların seviyesi azalıyor, bu da tat alma duyusunun körleşmesine sebep oluyor. Bu nedenle, ruh halinin düzelmesini sağlayan serotonin ve noradrenalin kimyasallarının seviyesini artırmak, tat alma duyusunu da geri getiriyor.

Bristol Üniversitesi araştırmacıları, bulgularının, ağız tadının kaçmasının neden genellikle depresyonla el ele gittiğine açıklama getirdiği belirtiyorlar. Araştırmada, serotonin ve noradrenalin ile tat alma duyusu arasındaki ilişkiyi görmek için, deneklere çeşitli yiyecekler tattırıldı. Deneklere ayrıca söz konusu kimyasalların seviyesini artıran antidepresanlar verildi. Sonuçta, serotonin seviyesinin artmasının, deneklerin acı ve tatlıları ayırt etme yeteneklerini artırdığı belirlendi.
Noradrenalin seviyesinin artmasınınsa denekleri acı ve ekşi tadlara karşı daha hassas hale getirdiği saptanmış.




Kaynak: www.haber.mynet.com



Anaokulu hastalıklarını biliyor musunuz?

2-4 yaşları çocukların enfeksiyonlara ve mikrobik hastalıklara sık olarak yakalandıkları bir dönem. Birbirinden farklı birçok hastalığın çocukları tehdit ettiği bu dönemde ilaç kullanımı konusunda bilinçli davranmak çok önemli.

Anaokulu döneminde çocukların daha sık hastalandıkları bir gerçek. Sürekli olarak birbirlerine hastalık bulaştıran çocukların aileleri de bu durum karşısında tedirgin oluyorlar. Çocukların fazla hasta olmaması için öncelikli olarak bazı önlemlerin alınması gerekiyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Özlem Altay Yücel bulaşıcı hastalıkların yayılmaması konusunda ana okullarına bazı görevler düştüğünü belirterek alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor: "Güncel aşı kayıtları da dahil olmak üzere, çocuklar ve çalışanların aşı kartlarının incelenmelidir. Çocuklara tuvalet kullanımı ve tuvalet eğitiminde hijyenik temiz işlemleri benimsetilmelidir. Enfeksiyondan korunmada en önemli unsur olan el yıkama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ortam temizliği ve çocuklar ile görevlilerin kişisel hijyeni sağlanmalıdır. Yiyecekler temiz şekilde bulundurulmalıdır. Bulaşıcı hastalıklar sıkı bir şekilde izlenmeli ve ailelere bildirilmelidir."

Sık görülen hastalıklar ve tedavileri
Anaokulu döneminde çocuklarda üst solunum yolu (soğuk algınlığı veya nezle, grip, akut boğaz enfeksiyonu, krup, kulak iltihabı, öksürüklü hastalık) enfeksiyonları en sık karşılaşılan hastalıkların başında geliyor. Dr. Yücel bu hastalıklar konusunda şu bilgileri veriyor:

Grip
Gripte birden başlayan ve çoğunlukla üşüme-titreme ile birlikte olan ateş, baş ağrısı, halsizlik, yaygın kas ağrıları ve balgamsız bir öksürük görülüyor. Daha sonra boğaz ağrısı, burunda tıkanıklık ve akıntı ile öksürükten oluşan solunum yolu bulguları ortaya çıkıyor. Grip salgını en çok okul çağında görüldüğü için girip aşısı bu dönemde özelikle öneriliyor. 9 yaşından küçük ve grip ile temas deneyimi kısıtlı çocuklarda tatmin edici bir yanıt alabilmek için 1 ay ara ile 2 doz aşı uygulanması gerekirken. 6 ay-35 ay arasında çocuklara grip aşısı yarım doz yapılıyor. Gribin tedavisinde ise kesinlikle antibiyotiklere yer yok. Bol sıvı alınması, istirahat ve burun tıkanıklığını ve akıntısını hafifletecek; serum fizyolojik veya okyanus suyu spreyleri kullanılması tavsiye ediliyor. Ateş ve ağrı eşlik ediyorsa ilaçlar hekim kontrolünde kullanılabiliyor.





Soğuk algınlığı-nezle:
Soğuk algınlığı, gripten farklı olarak daha hafif seyirli bir tablo çiziyor. Soğuk algınlığına çoğu zaman koyu kıvamlı bir burun akıntısı görülüyor. Tedavide grip ile aynı yaklaşım uygulanıyor.

Boğaz enfeksiyonu (Akut farenjit):
A grubu streptokok enfeksiyonları olarak adlandırılan bu hastalıklar çocukluk yaş grubunda özellikle önem taşıyor ve bu bakterinin yol açtığı klinik durumların başında akut farenjit (boğaz enfeksiyonu) ve bademcik iltihabı geliyor. Bazı hastalarda, özellikle de tedavi edilmeyenlerde kulak iltihabı, sinüzit, bademcik apsesi ve boyundaki lenf bezlerinin iltihabı gibi komplikasyonlar gelişmesi mümkün. Ancak streptokok üst solunum yolu hastalığının en büyük tehlikesi, tedavi edilmediğinde akut eklem-kalp romatizması ve akut glomerulonefrit adı verilen böbrek hastalığının sonradan ortaya çıkabiliyor. Dr. Yücel bu önemli hastalığın tedavisiyle ilgili şunları söylüyor: "A grubu streptokok farenjit tanısı koyarken, klinik bulguların yanında uygun laboratuar testlerinin (boğaz kültürü) de yapılması gerekir. Boğaz kültüründe A grubu streptokok veya farenjite yol açtığı bilinen başka bakteriler saptanmadığında antibiyotik tedavisi verilmemelidir. A grubu streptokoklara bağlı farenjit tedavisinde penisilin ilk kullanılacak ilaç olmayı sürdürmektedir. Hastalık taşıyan çocuklar uygun tedaviye başlandıktan en az 24 saat sonrasına kadar okul ya da bakımevinden uzak tutulmalıdır."

Kulak iltihabı (Otitis media)
Büyük çocuklarda ateş, kulak ağrısı, soğuk algınlığı bulguları görülürken, küçük çocuklarda ateş, huzursuzluk, iştahsızlık, kulak ile oynama bulgular veriyor. Kesin tanı için kesinlikle doktora gidilmesi gerekiyor.

Sinüzit
10-14 gün süreyle düzelme görülmeyen burun akıntısı ve gündüz öksürükleri, ateş, baş ağrısı gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Tedavide uzun süreli antibiyotik kullanılıyor.

İshal (Gastroenterit):
Günde üçten fazla sulu dışkılama, ateş, bulantı-kusma, halsizlik, iştahsızlık ile belirtileriyle görülüyor. Çeşitli virüs, bakteri ve parazitler ishal etkeni arasında yer alıyor. İshal ile karşılaşıldığında, sıvı kaybının olup olmadığına bakılmalı ve bol sıvı tüketilmeli. Ağız kuru, göz yaşı azalmış ve aşırı halsizlik saptanırsa, ağızdan sıvı verilemiyorsa acilen doktora başvurulması gerekiyor. Dışkı analizine göre ishalde nadiren antibiyotik tedavisi uygulanıyor. Eller çok iyi yıkanmalı, çocuk alt bezleri özel poşetlere sarılarak atılmalı, klozet kullanıyorsa, çamaşır suyu ile her defasında klozet temizlenmeli.
Antibiyotik kullanıma dikkat!

Çocuklukta görülen birçok hastalığın tedavisinde antibiyotik sık başvurulan bir yol olmayabilir. Oysa aileler çoğu kez çocuk her rahatsızlığında antibiyotiğe sarılıyor. Dr. Yücel, Sık antibiyotik alan çocukların dirençli bakterilerin taşıyıcısı olma olasılıkları yüksektir. diyerek ailelere şu uyarılarda bulunuyor: "Dirençli bir bakterinin taşıyıcısı olup, o bakteriye bağlı enfeksiyon geçirenlerde antibiyotik tedavisinin başarılı olma şansı düşüktür. Bu nedenle pek çok basit üst solunum yolu enfeksiyonlarında (soğuk algınlığı ve öksürük gibi) antibiyotiğe başlamadan, hastayı sık kontrollere çağırmak tercih edilmelidir. Aynı zamanda kullanılan antibiyotikler; dişte lekelenme ishal, mantar enfeksiyonu, karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında geçici bozukluklar yapabilmektedir. Unutmamalıdır ki ,doğru endikasyon ile, yeterli dozda ve sürede antibiyotik kullanımı hayat kurtarabilir."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 18 Nis. - 23:29

Antibiyotik kullanmanın temel kuralları



Antibiyotik nedir?

Antibiyotikler, infeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve bakteri, mantar, parazit... gibi mikroorganizmaların çoğalmasını durdurarak veya onları öldürerek etkili olan bir ilaç grubudur. Yerinde ve uygun olarak kullanıldığında hayat kurtarıcı olan bu ilaçlar, yanlış uygulamalarda önemli ekonomik kayıplara neden oldukları gibi, mikropların direnç kazanmalarına, ciddi yan etkilere de yol açabilirler.

TEMEL KURALLAR

- Antibiyotik seçimi dikkatle yapılmalı, doktor önerisi olmadan gelişi güzel ilaç kullanılmamalıdır. Nezle, grip gibi viral infeksiyonlarda antibiotik almak gereksiz ve zararlıdır.

- Hastalık etkeninin tam olarak saptanamadığı veya birden çok bakterinin etken olma ihtimallerinin olduğu durumlarda geniş spektrumlu antibiyotikler tercih edilir. Doktorlar, özel durumlarda aynı anda iki antibiyotik birden verebilirler.

- Her hasta ve hastalık için en uygun antibiyotik seçilmelidir. Pahalı antibiyotik iyi antibiyotik demek değildir. İdeal seçim, çeşitli vücut sıvılarının (balgam, idrar, kan...) kültür ve antibiyogramına göre yapılır, ancak bu pratikte her zaman mümkün olmaz.

- Antibiotiklerin dozu, genel olarak yaşa ve vücut ağırlığına göre belirlenir. Antibiyotik düzeyi kanda istenilen düzeye erişemiyorsa beklenen etki elde edilemez. Buna karşılık yüksek düzeylerde önemli yan etkiler ortaya çıkar.

- Antibiotikler değişik şekillerde uygulanabilir. En rahat ve ucuz olanı, ilacın ağız yoluyla tablet veya şurup olarak alınmasıdır. Ağız yoluyla ilaç içemeyenlere, bulantı-kusması veya ishali olanlara ya da durumu ağır olanlara antibiyotik kas veya damar içine iğne ile zerk edilerek verilmelidir.

- Antibiyotikler belirli aralıklarla ve düzenli olarak alınmalıdır. Bu süreler antibiyotiğin türüne göre değişir. Bazılarının 6 saat ara ile alınması gerekirken, bazılarının 24 saatte bir alınması yeterlidir.

- Antibiyotik tedavi süresi hastalığa göre farklıdır. Bazı durumlarda tek bir doz bile yeterli olurken bazı hastalıklarda haftalarca ve hatta aylarca ilaç alınması gerekir.

- Gebelere ve çocuklara güvenle uygulanabilecek antibiyotikler olduğu gibi, kesinlikle verilmemesi gerekenler de vardır.




- Böbrek ve karaciğer hastalığı olanlara ilaçlar çok dikkatle verilmeli ve hastalar yakından izlenmelidir.

- Antibiyotiklerin ciddi allerjik belirtilere neden olabilecekleri unutulmamalıdır. Özellikle penisilin türü antibiotikler ölüme kadar gidebilen reaksiyonlara yol açabilirler.

ahmetrasimk@mynet.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 18 Nis. - 23:30

BİTKİ ÇAYLARI NASIL HAZIRLANMALI?


Eskiden büyük şehirlerde, çay denilince, sadece çay bitkisinin (Thea sinensis) fermente olmuş yapraklarından hazırlanan koyu renkli, buruk veya acı lezzetli sıvı akla gelirdi. Artık başka bitkilerden hazırlanan genellikle süzme torbalar içindeki çaylar da kullanılıyor ve bunlara "bitkisel çay" deniyor. Bu, son 10-15 yıldır ülkemizi de içine alan "Doğaya Dönüş, Yeşil Akım, Sağlıklı Yaşam" gibi kavramların yaygınlaşması sonucu ortaya çıktı. Büyük şehirlerde sadece "kara çay" içilirken Anadolu'da köylerde, kasabalarda ve küçük şehirlerde değişik yabani bitkiler çay olarak içiliyordu ve hâlâ içiliyor. Köylüler çevrelerinde yetişen pek çok yabani bitkiyi çay olarak kullanıyor ve onlara dağ çayı, yayla çayı, adaçayı gibi değişik isimler veriyorlar.


Adaçayı: Güneybatı Anadolu'da ve özellikle Muğla çevresinde "adaçayı" (Salvia triloba) bitkisinin yapraklı dalları çay hazırlamada kullanılıyor. Bitkiye ve hazırlanan çaya adaçayı adı veriliyor.

Adaçayı, Batı ve Güney Anadolu'daki kahvelerde bildiğimiz çayın yanında yaygın bir şekilde satılıyor. Müşteriye iki şekilde servis yapılıyor: Birinde çay gibi demlenip müşteriye böylece veriliyor. Ancak tadı biraz acı oluyor. Diğerinde ise, küçük bir dal çay bardağına konup üzerine kaynar su ilave ediliyor ve bu şekilde servis yapılıyor. Yerel halk buna "dallı" adını veriyor. Müşteri istediği renk ve koku ortaya çıkınca dalı çıkarıyor. İkinci şekilde hazırlanan adaçayının kokusu daha hafif ve içimi daha hoş oluyor.

Yaprakları yüzde üç civarında uçucu yağın yanında flavonoitler ve triterpenik yapıda maddeler taşıyor. Koku, taşıdığı uçucu yağda bulunan sineol adlı maddeden ileri geliyor.

Soğuk algınlığında terletici, idrar artırıcı olarak da içilebiliyor. Yaprakları veya süzen torbayı hafif sarı renk ve koku saldığında çıkarmakta yarar var. Çünkü, fazla tutulursa acı maddeler de suya geçiyor ve içimi zorlaşıyor .

Adaçayını dal halinde aktarlarda, süzen torbalarda büyük alışveriş merkezlerinde bulmak mümkün.

Dağ (yayla) çayı: Anadolu'da çay olarak en çok kullanılan bitki gruplarından biri de Sideritis türleri. Bu bitkiler Balıkesir çevresinden Kahramanmaraş'a kadar bütün kıyı şeridinde, İç Batı Anadolu eşiğinde, değişik mahalli isimler verilerek, çay olarak kullanılıyor. Sideritis türleri, ülkemizde yaygın olarak genellikle orman altında veya orman açıklıklarında yetişiyor.

Bu türlerden S. congesta, yetiştiği yörede kullanıldığı gibi, Ankara ve İstanbul'da da aktarlarda satılıyor. Genellikle dağ çayı, yayla çayı olarak isimlendirilen bu bitkiden, çay şu şekilde hazırlanıyor: Bir bardak su içine çiçekli küçük bir dal parçası konup bir süre bekleniyor, bardaktaki suyun rengi sarımsı olunca, dal parçası çıkarılıp içiliyor. Bu çay, tadı ve içimiyle son derece hafif olma özelliği taşıyor. Anadolu'da çok sayıda Sideritis türü çay hazırlamak amacı ile kullanılıyor.








Sideritis türlerinde yapılan kimyasal çalışmalarda, diterpenoitler, flavonoitler ve az miktarda da uçucu yağ, iridoitler, triterpenik asitler bulunmuş. Bu bitki çayı, soğuk algınlığında ve idrar artırıcı olarak kullanılıyor.


Kekik: Anadolu'da yetişen kekiklerin bir kısmı halk tarafından taze veya kurutulmuş halde çay olarak içiliyor. Halk değişik cinslere (Thymus, Origanum, Thymbra, Corydothymus, Satureja) ait çok sayıda bitkiye kekik adı veriyor. Bu bitkilerin en önemli ortak özelliği, kuvvetli veya hafif, karakteristik kekik kokusuna sahip olmaları. Kekik, kokusunu, taşıdığı uçucu yağda bulunan karvakrol ve timol adlı maddelerden alıyor. İşte bunlar arasında en çok kullanılanları:

Zahter: Thymbra spicata' nın kurutulmuş yaprak ve çiçekleri, Güneydoğu Anadolu'da "zater-zahter" adı verilerek çay halinde evlerde ve kahvelerde içiliyor ve özellikle Urfa, Gaziantep ve Kahramanmaraş çevresinde çay olarak içildiği gibi baharat olarak da yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Zahter yüzde 1-2 arasında uçucu yağ taşıyor. Bu uçucu yağın mühim bir kısmı karvakrol adı verilen bir madde. Bu madde suda da çözündüğü için, hazırlanan çayda da bulunuyor. Mide ağrılarında, soğuk algınlığında, öksürükte kullanılması tavsiye ediliyor.

Taş, aş ve limon kekiği: Anadolu'da Origanum vulgare'nin değişik alt türleri bulunuyor. Bu bitkiler yetiştikleri bölgelerde çay olarak içilmelerinin yanında değişik rahatsızlıklara karşı halk ilacı olarak da kullanılıyor. Bunlardan birinin toprak üstü kısımları Isparta civarında Toros dağlarındaki köylerde çay olarak içiliyor. Bitkiye de yetiştiği toprak çeşidine ve kullanılışına bağlı olarak "taş kekiği" veya " aş kekiği " adı veriliyor. Bir başka alt tür ise "güve otu" veya "güvey otu" adı ile çay gibi içiliyor.

Anadolu'da köylüler genellikle çevrelerinde yetişen Thymus türlerini toplayarak çay olarak içiyorlar. Thymus türleri çoğunlukla karvakrol bulunan bir uçucu yağ taşıdığı için kuvvetli kekik kokusuna sahip.

Orta ve Güney Anadolu'da yetişen Thymus spyleus ise, taşıdığı limon kokulu uçucu yağdan dolayı diğer kekiklere benzemiyor ve "limon kekiği" adıyla Beyşehir civarındaki köylerde çay olarak içiliyor.

Halk ilacı çaylar: Anadolu'da çok sayıda Thymus ve Origanum türü yetişiyor. Thymus türlerinin önemli bir kısmı halk ilacı olarak kullanılıyor. Origanum türlerinden ise, halk ilacı ve çay olarak kullanılanları da bulunuyor.

Alanya'nın Deretürbenas Yaylası'nda, Origanum saccatum'un toprak üstü kısımları taze iken toplanıp çay olarak içiliyor. Bu bitkide de karvakrol taşıyan bir uçucu yağ bulunuyor. Origanum saccatum'a dış görünüş olarak çok benzeyen, O. spyleum da Orta Anadolu'da, kurutulduktan sonra çay olarak içiliyor. Her ikisinden de içimi çok hoş çaylar yapılıyor.










Yabani nane: Batı Anadolu'da bazı yabani nane (Mentha) türleri de çay gibi içiliyor. Bunlardan en ünlüsü, Mentha pulegium. Bu bitkiye Batı Anadolu'da "filisgin-filiskin" adı veriliyor ve sulak yerlerde bol miktarda yetişiyor. Bitki az miktarda (yüzde 0.1-0.2) uçucu yağ taşıyor. Bu uçucu yağda yüksek oranda pulegon bulunuyor. Bu maddenin kokusu, tıbbi nanede bulunan mentolden daha hafif olduğu için filisginden hazırlanan çayların da kokuları daha hafif ve içimi kolay oluyor.


Nane ruhu: Kokusu naneye benzeyen bir başka bitki de Ziziphora tauric. Bu bitki "nane ruhu" diye isimlendiriliyor ve Isparta, Denizli, Aydın civarında çay olarak içiliyor. Bu bitkinin uçucu yağı da pulegon bakımından zengin ve içimi hoş.

Güney Anadolu'da Stachys lavandulifolia bitkisinin toprak üstü kısımları "tüylü çay" adı altında kullanılıyor. Hafif kokusu, taşıdığı uçucu yağdan ileri geliyor.

Anadolu'da çay olarak kullanıldığını tespit ettiğimiz 50-60 kadar bitki bulunuyor. Bu yazıda, bunlardan sadece bir kaçını sizlere tanıtmak ve dikkatinizi çekmek istedim.

Anadolu'da yaptığınız gezilerde pazarlarda satılan otlara daha dikkatli bakmanız ve yerel ürünler satan dükkanlara uğramanız bunlardan birkaçını bulmanıza yeter. Bu keşifleriniz, yeni bir damak zevkiyle birlikte misafirlerinizi değişik bir lezzetle tanıştırma keyfini de tattırır.







KAYNAK: www.haber.mynet.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 18 Nis. - 23:31

Daha iyi nefes için ne yapılmalı?


Tüm canlıların üç temel hayati ihtiyacı vardır.

1)yemek yemek
2)su içmek
3)Nefes almak

Nasıl ki kötü beslenme ,sağlıksız içecekler kullanmak sağlığımızı tehdit ediyorsa kalitesiz nefes alıp vermede sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Kaliteli nefes alıp vermenin yolu da BURUN dan başlar.Çünkü Burun soluduğumuz havanın Akçiğerlere giriş kapısıdır. Normal sağlıklı bir erişkinde günlük 18000 ile 200000 litre hava burundan geçer. Kulak Burun Boğaz Doktoru Süreyya Şeneldir, Mynet okurları için yazdı.

Burnunuz akciğerinizi korur ;
-soluduğunuz havadaki tozları, parçacıkları,%100 etkinlikle temizler.
-soluduğunuz havayı nemlendirir.Böylelikle akçiğerin kurumasını engeller.
-Havayı akçiğere gelmeden ısıtır.Akçiğerin soğuk hava ile temasını engeller.

Bu ve bunun gibi bir çok sebepten ötürü normal burun solunumu hayatın vazgeçilmezidir.Burnunuzdan rahat nefes alıp veremiyorsanız sebebi bulup bir an önce çözüme kavuşturmalısınız.

Burun içi kıkırdak ve kemik eğiklikleri(deviasyon) burun tıkanıklığının en önemli sebeplerindendir. Buna dayanarak burun tıkanıklığı şikayeti ile doktora başvuran hastalar bu açıdan değerlendirilir. Burun içi muayenesi yapılır,eğiklik görülmez ise sizde bir sorun yok daha iyi nefes olmaz bununla yetinmelisiniz denir,burnun estetik görüntüsü ihmal edilirdi.Estetik görüntü ile nefes alıp vermenin ilgisi olmadığı sanılırdı.Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar kesin olarak göstermiştirki Burnu içi ,dışı diye ayırmak yanlış.Artık biliyoruz ki burun şekli, burun fonksiyonları ile birebir ilişkilidir.Çirkin ve sevimsiz bir burun görüntüyü bozmakla kalmayıp nefes alıp vermeyide bozabilir.Aynı mantıkla kötü yapılmış bir burun estetiğinde görüntü ve nefes ayrılmaz bir biçimde kötü olur.

Burun estetik sorunları nefes alıp vermemizi olumsuz etkiletebilir. Hemde burun içinde hiçbir sorun olmamasına rağmen Nasıl mı?

Birkaç örnekle izah etmeye çalışalım.
-Burun ucunun dudakla yaptığı açı yetersiz ise yani burun ucu düşükse hava burna girmekte zorlanır. Sizdede bu sorun varsa elinizle burnunuzu hafifçe kaldırın .daha iyi nefes aldığınızı hissedeceksiniz.Burun ucunuzu estetik


ameliyatla kaldırmak hem görüntünüzü değiştirecek hem de daha iyi nefes almanızı sağlayacaktır.

-Burun ucunda çukurluklar varsa yani burun ucu mandalla sıkılmış gibi ise ,hava burna girer girmez daha ileri gitmesini engelleyecektir.(Burun dış valv yetmezliği diyoruz)görüntü olarak size sinirli bir ifade veren bu çukurluklar nefes almanızı da olumsuz etkileyecektir.Sorun ancak estetik cerrahi ile düzeltilebilecektir.Zayıf ve çukur olan kıkırdakları burun içinden aldığımız kıkırdaklar ile güçlendirdiğimiz zaman hem nefes yolunuz açılacak hemde güzel bir burna sahip olacaksınız.

-Şekil olarak Burnunuz dar ise bu darlık burun içine de yansıması kaçınılmazdır.Hava burun içinde dar bir geçitden geçmekte zorlanacaktır.Size yapılacak bir estetik ameliyat sonrası dar kısımlara yerleştirdiğimiz açıcı greftler sayesinde.Hem doğal bir burnunuz olacak hemde daha iyi nefes alabileceksiniz.

-Burnun içindeki orta bölmesi düz olmasına rağmen şekil olarak eğik ise bu eğiklik nefes alıp vemenizi etkileyebilir.Dıştaki eğiklik düzeltilirse simetrik görünümde bir burna sahip olmakla kalmayıp daha iyi nefes alıp verebileceksiniz.

Yapılan tüm muayenelerde burun içinin normal olmasına rağmen iyi nefes alamıyorsanız sorun burnunuzun dış şeklinden kaynaklanıyor olabilir.yapılacak estetik ameliyatla hem görüntünüz düzelir hemde daha iyi nefes alabilirsiniz.

Yazı: sureyya.seneldir@mynet.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPaz 18 Nis. - 23:32

Çocukları ev kazalarından nasıl korursunuz?

Küçük çocukların ölümlerine neden olan kazaların tümünün önlenebilir olduğu ve bunların büyük bölümünün yaz aylarında gerçekleştiği bildirildi.

Gaziantep İl Sağlık Müdürlüğü'nün resmi internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, en sık yaralanma ve ölümle sonuçlanan düşme, trafik kazası, boğulma, zehirlenme, yanık ve yangın ile ateşli silahla yaralanma kazalarına karşı alınacak önlemlerle çocukların güvenliğinin büyük ölçüde sağlanabileceği belirtildi. Açıklamada, düşmeye karşı alınacak önlemler şöyle sıralandı:

"Çocuk acil servisi başvurularının en başta gelen nedeni düşmedir. Evinize kısa bir göz atmanız bunun nedenini ortaya çıkartacaktır. Merdivenler, pencereler ve mobilyalar, Ev dışındaki riskler ise alışveriş arabaları ve oyun bahçeleridir. Oyun zemini, kum, tartan veya odun parçaları gibi daha güvenli olan oyun sahalarını araştırın. Beton veya asfalt zemin güvenli değildir. Çok yağışlı havalarda çimen de güvenli olmayabilir. Sandalye ve diğer mobilyaları pencerelerden uzak tutun. Yüksek binalarda pencerelere parmaklık konulabilir. Emekleyen ve yeni yürümeye başlayan bebekleri merdivenden uzak tutmak için güvenlik kapıları kullanın. Alışveriş arabalarında çocuğunuzu güvenlik kemeriyle bağlayın. Arabayı durdurduğunuz zaman müdahale edebilecek uzaklıkta olun."

Trafik kazalarına karşı alınabilecek önlemler ise, "15 yaş altındaki çocuklardaki en başta gelen kazalara bağlı ölüm nedeni motorlu taşıt kazalarıdır. Ölümlerin büyük bir kısmı kafa travmasına bağlıdır. Çocuk koltuğunda oturmayan veya emniyet kemeri bağlı olmayan çocuklar araba kazalarında en fazla ölüm riski taşıyanlardır. Çocuğunuzla yaptığınız her araba yolculuğunda mutlaka çocuk koltuğunu veya emniyet kemerini kullanın. Çocukları arka koltuğa oturtun. Arabayı güvenli kullanın. Hava yastıkları küçük çocuklar için tehlikelidir. Onlar için en güvenli yer arka koltuktur" şeklinde sıralandı.

Göl ve ırmaklar kadar özel yüzme havuzlarının da çocuklar için tehlikeli olabileceği kaydedilen açıklamada, suda boğulmalara karşı şu uyarılarda bulunuldu:
"Bebeklerin birkaç santimetre derinliğindeki suda boğulabileceğini unutmayın. Bu nedenle küvetler, sığ havuzlar ve hatta kovalar bile tehlikeli olabilir. Çocuklar çok çabuk boğulabilir. Su altında sadece 2 dakika kaldıktan sonra çocuk bilincini yitirebilir. Çocuk 2 dakikada bile kurtarılsa kalıcı beyin hasarı oluşabilir. Çocuklar su kenarında oynarken onlara nezaret edin. Bebekler ve küçük çocukları küvette yalnız bırakmayın. Çocuğunuz banyodayken mutlaka yanında olun. Kapıya veya telefona yanıt vermek için onu yalnız bırakmayın."




Zehirlenme ve yanıkların da ev kazalarının sık karşılaşılan nedenlerinden birisi olduğu ifade edilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
"Tüm toksik kimyasal maddeleri, ilaç ve temizlik maddelerini çocukların uzanamayacağı yerlere koyun. Temizlik solüsyonları ve evde kullandığınız diğer kimyasal maddeleri orijinal kaplarında saklayın. Süt veya meyve şişelerini bu amaçla kullanmayın. Evinizde zehirli bitki bulundurmayın. Küçük çocukların cildi erişkinlere göre daha duyarlı olduğu için yanık daha çabuk gelişebilir. Sıcak musluk suyu ile 3 saniyelik temas üçüncü derece yanıkla sonuçlanabilir. Termosifonun termostatını 50 dereceden daha düşük ısıya ayarlayın. Çocuğunuzun banyosunu yaptırırken ilk önce suyun ısısını kontrol edin. Elinizi bileğinize kadar suya batırarak suyun içinde birkaç saniye gezdirin. Yemeklerinizi ocağınızın arka gözlerinde pişirin. Çaydanlık ve tavaların kulplarını ocağın ön kısmına doğru çevirmeyin. Kibrit ve çakmakları çocukların ulaşamayacağı yerlerde bulundurun. Evinize duman detektörleri yerleştirin ve pillerini her yıl kontrol edin. Duman detektörlerini her 10 yılda bir değiştirin."
Açıklamada, boğaza yabancı cisim kaçmasına ve ateşli silah yaralanmalarına karşı alınabilecek önlemler ise şöyle sıralandı:

"3 yaş altındaki çocukların hava yolları oldukça dardır ve genellikle cisimleri ağızlarına alırlar. Bu iki özellik nedeniyle boğulma riskleri yüksektir. Üzüm, kuruyemiş, mısır ve sosis gibi küçük ve yuvarlak hatlı besinleri küçük çocuklardan uzakta tutun. Toplu iğne, mücevher, düğme, tespih ve küçük cisimleri çocukların ulaşamayacağı yerlerde bulundurun. Çocuğunuzun oynadığı oyuncakların yaşına uygun olmasına dikkat edin. Bu konuda yapılabilecek ilkyardım bilgilerini öğrenin. Evinde ateşli silah olsun veya olmasın ebeveynler çocuklarına silahtan uzak durmalarını mutlaka öğretmeli. Evinizde ateşli silah varsa; silahı boş saklayın, emniyetini kapatın, çocukların ulaşamayacağı kilitli bir yerde tutun. Kurşunları silahtan ayrı olarak saklayın."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 19 Nis. - 21:08

100 yıldan fazla yaşamanın sırları

İnsanoğlunun en büyük hedeflerinden biri ve belki hatta başta geleni "ölümsüzlüğün" sırlarına ulaşmak. Bunu başarmak için de önce olabildiğince uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarını keşfetmek gerekiyor. Dünyanın her köşesinde, her gün, hiçbir masraftan, emekten kaçınılmadan sayısız araştırma yapılıyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Mynet okurları için yazdı.

Bilimde ve teknolojide sağlanan ilerlemeler sayesinde, ortalama insan ömrü gelişmiş ülkelerde kadınlar için 80'i, erkekler için de 75'i buldu. Amerika'da 100 yaşını geçen, yani dalya yapan insan sayısı da her yıl %4.1 oranında artmakta.

Geçtiğimiz günlerde, Chicago Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada 1890-1900 yılları arasında doğmuş olan ve 100 yaşını geçen, yani dalya yapan 'gençlerin' uzun yaşama sırları araştırıldı ve gerçekten çok ilginç sonuçlarla karşılaşıldı.

100 YAŞINI GEÇEN DÖRT KİŞİDEN 3'Ü KADIN

Bu araştırmanın da ilk ve en önemli çarpıcı bulgusu, 100 yaşını geçenlerin %76'sının kadın olmaları. Bu aslında sürpriz bir sonuç değil.

Kadınların erkeklere oranla daha uzun yaşamalarının esas olarak her iki cins arasındaki biyolojik ve genetik farklılıklarla ilgili olduğu düşünülüyor. Ayrıca, kadın ve erkeklerin sosyal, kültürel, çevresel... bakımlardan değişik şartlara maruz kalmaları da elbette çok önemli.

İşte bu farklar nedeniyle, koroner kalp hastalıkları, hipertansiyon, kanser, KOAH... gibi hastalıklar erkeklerde daha fazla görülüyor ve daha ölümcül seyrediyor. Bu hastalıkların da sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık, stres... gibi erkeklerde daha fazla rastlanan risk faktörleri ile yakından ilgili olduğunu ise sanırım bilmeyen yok.

OCAK VE KASIMDA DOĞANLAR DAHA UZUN YAŞIYOR

Araştırmada, ocak ve kasım aylarında doğanların yaşama şanslarının nisan-haziran döneminde doğanlardan yüksek olduğu ve ülkenin Batı'sında doğanların 100 yaşını geçme şanslarının Doğu'sunda doğanlara göre 3 misli fazla olduğu da saptanmış. Avusturya ve Danimarka'da da ekim-aralık aylarında doğanların nisan-haziran aylarında doğanlara göre daha uzun yaşadığını gösteren başka bir araştırma da bu sonuçla uyum içinde.

İnsanların doğdukları mevsimde karşılaşacakları çevresel faktörlerin sağlığımızı belirli ölçüde etkilediği çoktan beri biliniyor. Mesela, çeşitli araştırmalarda ocak ve şubat aylarında doğanlarda beyin kanseri riskinin daha fazla olduğu, haziran ve temmuz doğumlularda ise şizofreninin çok daha ağır belirtilerle seyrettiği saptanmıştır.
Ben de bir araştırmamda, doğum ayı ile alerjik hastalık gelişme riski arasında bir ilişki olduğunu, yengeç burcunda doğanlarda astım riskinin kova burcundan olanlara göre 6 misli fazla olduğunu saptamıştım.
Mevsim farklılıklarına uygun olarak hayatın ilk aylarında maruz kalınan bakteri ve virüs enfeksiyonlarının, alerjenlerin, hava şartlarının (hava sıcaklığı, nem, basınç…) etkilerini yabana atmamalı diye düşünüyorum.
Benzer nedenlerle insanların doğdukları çevrenin şartlarının da yaşama süresinin belirlenmesinde rolleri olabilir. Burada kültürel, sosyal, psikolojik ve ekonomik faktörlerin mutlaka hesaba katılması gerekir. Mesela, hayatın ilk yılındaki beslenme ile ilgili özelliklerin yaşama süresini etkileyebileceği akla ve mantığa çok uygun geliyor. Nitekim, 100 yaşını geçenlerin çoğu büyük şehirlerde değil, çiftliklerde ve köylerde yaşayan ve doğal yiyeceklerle beslenen insanlar.

AİLENİN İLK ÇOCUĞU DAHA ŞANSLI

Çok çocuklu ailelerde ilk doğan kız çocuğun 100 yaşını geçme ihtimali diğer kız kardeşlerine göre 3 kat yüksek. İlk doğan erkek çocuk ise uzun yaşama bakımından diğer kardeşlerinden 2 misli fazla şansa sahip.
Bu da bence akla yatkın bir sonuç ve birçok nedeni olması mümkün bu bulgunun.
Burada, çocuk sayısı arttıkça ailelerin onlara olan ilgi ve ihtimamlarının da doğal olarak azalması önemli olabilir. Dolayısıyla bu çocukların çeşitli kazalara uğrama ve bunun sonucunda sağlıklarının çeşitli olumsuzluklara maruz kalma şansları da artıyor. Ayrıca, sonraki çocukların beslenme ve tıbbi bakımları da daha kötü olabilir. İlk çocuk en küçük bir rahatsızlıkta hemen doktora götürülürken, sonraki çocukların hastalıkları giderek umursanmaz olmaya başlar.
İlk çocuk doğduğunda anne ve babanın daha genç olmalarının da üzerinde durulması gerekir. Zamanla babanın spermlerinin ve annenin yumurtasının zarar görmesi mümkün ve bu yüzden de anne-babaların yaşları ilerledikçe çocuklarında genetik kökenli sağlık sorunlarının daha fazla olması akla çok yatıyor.

Yazı: ahmetrasimk@mynet.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
parabellum p08

parabellum p08


Mesaj Sayısı : 619
Kayıt tarihi : 09/03/10
Yaş : 51
Nerden : Samsun

Sağlık köşesi Empty
MesajKonu: Geri: Sağlık köşesi   Sağlık köşesi Icon_minipostedPtsi 19 Nis. - 21:09

BAŞLICA BULAŞICI HASTALIKLAR

KIZAMIK
Çocuklarda en çok rastlanan hastalıklardandır. Bulaşıcıdır. Öksürük, hasta bir kimseyle temas ile geçer, mikrop alındıktan sonra 9-10 gün sonra kendisini belli eder. Nezle, aksırık, göz kapaklarının kızarması, göz yaşarması ve ateşle kendini belli eder. Damakta mercimek büyüklüğünde sarı lekeler belirir. 3 gün sonra vücutta ufak ve sarı lekeler belirir. Bunlar kulağa yakın yerlerden başlayarak alna ve yüzün öbür kısımlarına yayılır. 24 saat içinde bütün vücudu kaplar. Lekeler 4-5 gün devam eder. Bu sırada ateş yükselir. Hastanın kızamık dökmesiyle ateş de düşmeye başlar 15 gün kadar sonra lekeler tamamıyla kaybolur. Kızamığa yakalananlar istirahat ederler, hafif şeyler yerler. Bulaşıcı olduğundan bu hastalığa tutulanları başkalarıyla temas ettirmemek gerekir.

KIZIL
Bu da bulaşıcı bir hastalıktır. Kızamık gibi bulaşır. Mikrop alındıktan birkaç gün sonra kendini belli eder. Kırık, baş ağrısı, kusma ile kendini gösterir. Boğaz ağrır, bademcikler şişer, ateş yükselir. Vücutta kırmızı lekeler belirir. Bu lekeler kızamık lekeleri gibi küçük ve ayrı ayrı olmayıp birbirine bitişiktir. Hastanın yüzünde lekeye rastlanmaz. Lekeler boyundan başlayarak kollara, sırta ve bütün vücuda yayılır. Bir hafta on gün kadar sonra ateş yavaş yavaş düşer. Lekeler dökülür. Bu da beş hafta kadar sürer. Kızıl. Kızamıktan daha tehlikelidir. Böbreklerde, kalpte ve solunum yollarında bozukluklar yapar. Kızıla tutulan hasta istirahat eder. Hafif yiyecekler yer. Başkalarıyla temas ettirilmez.

KABAKULAK
Küçük çocuklarda çok rastlanan kabakulak da bulaşıcı hastalıklardandır. Hemen herkes bu hastalığa tutulur. Kabakulağa tutulmuş bir kimse bir daha bu hastalığa yakalanmaz. Hastalık, ateş ve kırıkla başlar, sonra tükürük bezlerinin şişmesiyle kendini gösterir. Yutkunma güçleşir 4-5 gün sonra ateş düşmeye başlar. Hasta başkalarıyla temas ettirilmemelidir.

DİFTERİ (Kuşpalazı)
Temasla başlayan hastalıklardandır. Boğaz ve bademciklerin kızarması, iltihaplanmasıyla kendini gösterir. Ateş az yapar. Hastanın yutkunması güçleşir. Yavaş yavaş solunumu da güçleşir. Bademciğin üzerinde beliren sarımtırak zarlar çoğalır, bademcik şişer ve gırtlağı tıkamaya başlar. Hastanın el ve ayak parmakları morarır. Hasta tıkanarak ölür. Difteri çok tehlikeli bir hastalıktır. En ufak belirtisinde hemen doktora haber vermek gerekir. Difteri serumu vardır. Bununla hastalık hafif atlatılır.

BOĞMACA
Küçük çocuklarda sık rastlanan bulaşıcı bir hastalıktır. Öksürük, ile kendini gösterir. Hafif ateş başlar. Öksürükler gittikçe sıklaşır ve zorlaşır. Hasta öksürürken nefes alamaz hale gelir. Hastalık genel olarak 6-12 hafta kadar sürer.


ÇİÇEK
Bulaşıcı bir hastalıktır. Kırık, hafif titreme ile başlar. 3 gün kadar sonra ateş düşer. Ağızda, boğazda, ağız kenarlarında, sonra bütün vücutta kırmızı lekeler çıkar. Lekeler kabarır, içleri sıvıyla dolar. Sonra iltihap oluşur. Bu sırada ateş de yükselmiştir. Sonradan yavaş yavaş iner. Kabarcıklar kabuklanıp dökülür. Her kabarcığın yeri çukur kalır. Çiçek çok tehlikeli bir hastalıktır. Çoğu zaman hastada körlük, sağırlık gibi arızalar yapar. Çiçekten korunmanın çaresi her yıl çiçek aşısı yaptırmaktır. Çiçeğin bir de suçiçeği denilen çeşidi vardır. Bu tehlikesiz bir hastalıktır.

TİFO
Bu da bulaşıcı hastalıklardandır. Tifo mikrobunun kana karışması ve barsaklara geçmesiyle bulaşır. En çok taze besinlerle yayılmaktadır. İştahsızlık, baş ağrısı, ateşle belirir. Dil şişer ve paslanır. Sayıklamalar, çırpınmalar baş gösterir. Hastalığın üçüncü haritası en tehlikeli devredir. Mikrop önce ince barsaklarda yerleşir, bir hafta sonra kana karışır. İnce barsağın içi yara olur. Bu hafta içinde barsak kanaması veya delinmesi olabilir. bU da hastayı öldürür. 3. Hafta sonunda ateş yavaş yavaş düşer tifo derhal tedavisi yapılması gereken hastalıklardandır. En iyi korunma çaresi hastalığa yakalanmadan önce aşılanmaktır.

VEREM
Verem çok bulaşıcı bir hastalıktır, hemen her yerde verem mikrobuyla karşılaşmak tehlikesi vardır. Sağlam insanların vücutlarında da çok defa verem mikrobu yerleşmiştir. Fakat hastalık kendini göstermek için vücudun zayıflamasını bekler. Kötü sağlık şartları içinde yaşayan kimselerde çok görülür.
Verem mikrobu en çok solunum yoluyla vücuda girer. Akciğerlerde, kemiklerde, oynak yerlerinde, deride, beyinde, barsaklarda yerleşebilir. Bunların meydana getirdiği ayrı ayrı verem hastalıkları vardır. En çok rastlanılan verem hastalığı akciğer veremidir. Bu hastalıkta mikroplar solunum borusu yoluyla akciğere girer, buraya yerleşir. Yavaş yavaş yara açarlar. Bu hastalık kısa kesik kesik öksürüklerle ve balgam çıkarmakla kendini gösterir. Aynı zamanda kırıklık, halsizlik, iştahsızlık yapar. Hastalık ilerleyince ağızdan kan gelir. Akşamları ateş yükselir. Hasta zayıflar, çok terler, çabucak yorulur. Hastalığın en tehlikeli devresi üçüncü devredir. Bu devrede hasta yataktan kalkamayacak kadar halsizdir. Güç nefes alır. Sık sık öksürür. Kanlı balgam çıkarır. Sonunda hastayı öldürür.
Verem hastalığı çok yaygın bir hastalıktır. Bununla, hastalığa yakalanmadan önce mücadele etmelidir. Fakat yakalandıktan sonra hastanın iyi bakılmasına, bol ve besleyici besin almasına, temiz havada yaşamasına dikkat edilirse hastalıktan kurtula bilinir. Verem aşısı da önleyici bir tedbirdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sağlık köşesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Türk Saatforumu :: KONU DIŞI :: Genel Sohbet-
Buraya geçin: